Seyahatteyim

Yazar -Metin Yılmaz

Nevşehir Seyahat Rehberi

Nevşehir Seyahat Rehberi
Güzel ülkemizin, güzel mi güzel güzelliklerinden sadece biri olan Kapadokya’ya yani Nevşehir’e gidiyoruz. Bu seyahat aslında seyahatteyim değil seyahatteyiz. İlk olarak oraları bilen ve oralarda akrabaları olan arkadaşımızdan detayları alıyoruz. Nevşehir’de araç kiralama yok bu yüzden Kayseri’ye gitmeliyiz oradan Nevşehir’e gitmeliyiz diyor bize. Tamam diyoruz uygundur. İstanbul’dan Kayseri’ye kısa bir yolculuktan sonra Kayseri havalimanına iniyoruz. Hemen aracımızı almaya gidiyoruz. Verilen araç kapalı pikap araçlardan. İlk biraz şaşırıyoruz ama sonra yola çıkınca nedenini anlıyoruz. Normal bir araçla o yollarda işimiz zor olurmuş.

Kayseri’den Nevşehir’e bir saat gibi bir sürede varıyoruz. Kalacağımız taş otelimizi aramaya başlıyoruz. Burada da yine arkadaşımızın forsu iş başında tabi. Normal şartlarda taş otellerde kalmak oldukça masraflı bir iş fakat bizim için bu fiyatlar değişime uğruyor. Dediğim gibi Kapadokya’da çevremiz bir anda genişliyor. Otelimizi buluyoruz ve hemen yerleşiyoruz. Otelimizin adı Local Cave House Hotel. Gerçekten çok ama çok güzel bir otel. Temiz, sakin ve lokasyon olarak çok iyi bir otel. Gideceklere tavsiye ederim.

Kapadokya’yı bilmeyenler için az biraz da ansiklopedik bilgi verelim. Kapadokya’da insanların yerleşimi Paleolitik döneme kadar gitmektedir. Hititler’in yaşadığı topraklar daha sonraki dönemlerde Hrıstiyanlığın en önemli merkezlerinden biri haline gelmiş. Kayalara oyulmuş yüzlerce ev ve kilise vardır. Bölge Roma İmparatorluğu’nun baskısından kaçan Hıristiyanlar için devasa bir sığınak haline gelmiş o zamanlar. MÖ 332 yılında Büyük İskender Persleri yener fakat Kapadokya’da büyük bir dirençle karşılaşır. Bu dönem Kapadokya Krallığının kurulduğu dönemdir. Sonraki dönemlerde Roma bu bölgede gücünü arttırmaya başlar. MS 17 yılında son Kapadokya kralı ölünce bölge Roma’nın bir eyaleti haline gelir.Hristiyanlara uygulanan baskı arttıkça, Kapadokya halkı da baskılardan korunmak ve Hıristiyan öğretiyi yaymak için derin vadiler ve volkanik yumuşak kayalardan oydukları sığınaklar yaparlar. Bu sayede Romalı askerlere karşı kendilerine savunmaya başlarlar.

İlerleyen dönemlerde, Anadolu’nun Ermenistan’dan Kapadokya’ya kadar olan Hıristiyan bölgelerine Arap akınları başlar. Bu akınlarda kendilerini yeraltı şehirlerinde korumaya çalışan Kapadokya halkı çok fazla insanını kaybeder. Sonraki dönemlerde -ki bu 11. yüzyıla tekabül ediyor- Kapadokya Selçukluların kontrolüne girer. Sonrasında Osmanlı himayesine giren Kapadokya sorunsuz zamanlar yaşamaya başlar. Fakat Hristiyanlar 1924-26 yıllarında yapılan mübadeleyle giderler. Arkalarında güzel mimari örnekler ve koskoca bir tarih bırakarak Kapadokya’yı terkederler. Her zamanki gibi bir din sorunu ve yine yerinden yurdundan edilen insanlar. Bir arada, barış içinde yaşamayı asla öğrenemediğimizin bir diğer kanıtı.

Şimdilerde ise bu tarihi yapılarda, yer altı kiliselerinde, duvarlara çizilmiş resimlerde ve peri bacalarının üzerinde bilmem kim kalp bilmem kim yazıları, takım isimleri, saçma sapan sloganlar yer almakta. Sadece mide bulantısına değil, aynı zamanda öfke nöbetlerine kapılmamak elde değil inanın. Neyse diyorum ve nefretimizi bu tip insanımsıların üzerine kusup, güzel şeylerle devam ediyorum.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Sabah erkenden uyanıyoruz ve balonların kalkışını fotoğraflamak için, balonların kalktığı yere doğru yola çıkıyoruz. Balonların şişirilişi bize bir çok güzel kare yakalama şansı veriyor.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Balonlar şişiriliyor ve gökyüzünde süzülmeye, sürüklenmeye başlıyorlar. Buradan güzel bir kare yakalamak zor oalcak diye düşünüyoruz ve yerimizi değiştiriyoruz.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Biraz daha yüksek bir yere çıkınca daha güzel fotoğraflar çekmeye başlıyoruz. Burada ki fotoğraf az biraz bulanık evet biliyorum fakat iyi bir fotoğraf görmek isterseniz buradaki linke tıklayıp, fotoğraflarımı görebilirsiniz.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Veee hava aydınlanıyor, balonlar daha bir belirginleşiyor. Balon tasarımlarında renkli tasarımlar olsaymış balon firmasının adı yerine eminim çok daha güzel olurmuş. Ama işte klasik Türk işletmeci mantığı burada da devrede. Her balona kocaman adımızı yazalım, kocaman internet adresimizi yazalım, bizi bulsunlar, arasınlar vs. Bu konuda keşke bir kısıtlama olsaymış ama işte dedim ya Türkiye burası olur mu hiç öyle güzel ve kaliteli tasarımlar…

Nevşehir Seyahat Rehberi
Fotoğraf çekerken birileri geliyor yanıma benden birazdan balondan atlayacak birini çekmemi istiyorlar. Onların makinesi ile çekme şansları yokmuş. Peki diyorum ve fotoğraflıyorum atlayan kişiyi. Fakat atlayan kişi atlar atlamaz paraşütünü açtığı için çok da güzel olmuyor haliyle. Az biraz daha düşseydi diyorum. Bu karede de sanki balonlardan birinden diğerine zıplayacakmış gibi olmuş değil mi?

Nevşehir Seyahat Rehberi
Yaklaşık bir saat içinde balonlar dağılmaya başlıyor. Her biri başka bir yere iniş yapıyor. Bu inişlerin yapıldığı yere araçlar geliyor hemen ve balon söndürülüp toplanıyor. Daha uzun süre kalanlar ise örneğin 90 dakika, onlar halen havada süzülmeye devam ediyor. Oldukça zahmetli bir iş. Fiyatlar ne kadar kurtarıyor bilmiyorum ama bize az biraz yüksek gibi geldi. Gerçi bu konuda da yine alabileceğimiz en iyi fiyatı aldık ama rüzgar yüzünden kalkış yapamadık. Şans işte olmadı. Rüzgar olursa sivil havacılıktan kalkışlar iptal bilgisi geliyor.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Balon çekimleri bittiğine göre açık hava müzesini gezelim diyoruz ve çıkıyoruz yola. Açık hava müzesinde jandarma kontrolü var. Bomba ihbarı burada da var. Ülkemizin belası terör burada da kendisini gösteriyor ne yazık ki. Tabi bu turizmi çok fazla etkiliyor. İnsanlar korkuyor ve gelmiyorlar turistik yerlere. Bu da ekonomiyi etkiliyor, insanların hayatlarını etkiliyor…

Nevşehir Seyahat Rehberi
Müzenin içerisinde bir çok kilise, ev, mezar ve farklı yapı bulunmakta. Bu yapıların kimisinin ne olduğu hemen anlaşılıyor. Örneğin mutfaklar çok güzel düşünülmüş. Oyulan zeminde bacaklar için yer açılmış ve böylece bir masa oluşturulmuş. Burada ki görselde ise oyulan kapı ve pencereleri görüyoruz.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Açık hava müzeini bir güzel gezdikten sonra dönüş yoluna geçiyoruz. Dönüş yolunda develeri görüyoruz. Binmeden olmaz yahu bir daha ne zaman bu şansım olacak diyorum ve biniyorum. Binmek isteyenlere bir uyarı yapayım, deve kalkarken ve çökerken ama dikkatli olun ve sıkı tutunun çünkü doksan derecelik açıyla eğiliyorsunuz. Kollarınızda mecal kalmıyor resmen. Deve ayağa kalktığında oldukça yüksekte oluyorsunuz. Eğer yükseklik ile ilgili bir sorununuz varsa aman diyim. Bir diğer anektot ise develer birbirlerini görmek isterlermiş. Yani tek sıra halinde giderlerken, mutlaka önde diğer devede olacakmış aksi takdirde yürümüyorlar. Ailesel bir durum mu yoksa arkadaşsal bir durum mu bilemiyorum ama çok manidar bir durum. Devenin diğer develere doğru seslenir gibi bağırması ve hiç hareket etmemesi bu durumu özetleyen çok güzel bir andı.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Yolda develerden sonra atlarla karşılaşıyoruz. Her hayvana olan nedensiz bir sevgim var. Ama atlara karşı nedendir bilinmez daha fazla bir sevgim var. O kadar güzel o kadar hisli o kadar asil yaratıklar ki hayran olmamak elde değil. Bu kareyi çektikten sonra atların bakışlarını biraz daha inceleme fırsatı buldum. Sanki bir şeyler der gibilerdi. Ne kadar iyi bakıldıkları aşikar. Ama elden ne gelir ki…
Sonrasında ata da biniyorum fakat ata binerken güzel bir pozum yok. Sağolsun çeken bir arkadaşımda olmadı. Ama ata binmek hakikaten çok ama çok başka bir hismiş. O kadar mutlu oldum ki belki gezinin en mutlu olduğum anı o andı. Hele bir ara at koşmaya başladığında içimden bir şeylerin de koştuğunu hissettim. Seyisin dizginleri bana bıraktığı an az biraz heyecanlanmıştım ve at bunu hemen hissetti. Dikkat et dedi seyis hemen anlar ve atar seni sakin ol dedi ve sonrasında kendimi toparladım. Ondan sonra çok güzel anlaştık ve çok güzel bir gezinti yaptık.

Sizi bilmem ama ben bir daha kesin bineceğim. Dünyada yapıalcak en güzel şeylerden biri diyebilirim ata binmek için. Keşke daha profesyonel bir binici olsaydım, keşke daha çok zaman geçirebilseydim bu güzel hayvanlarla.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Dünyanın ilk ve tek seramik müzesini gezmeden olmazdı. Güray Seramik Müzesi, Kapadokya’nın tarihi çömleklerinin, seramiklerinin ve daha birçok şeyinin bulunduğu güzel bir müze. Mutlaka gidilmesi gereken bir yer. Atölye kısmında size bir şeyler yapma fırsatı da veriliyor. Hatta bu yaptığınızı isterseniz fırınlatıp, alabiliyorsunuz. Benim yaptığım eser az biraz kübik, az biraz natürmort, az biraz da abuk olduğundan bu eserimi fırınlatmadım.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Güray Seramik Müzesinin atölyesinde yapılan çalışmalardan bazıları.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Karanlıkta parlayan seramikler. Ne kadar güzel değil mi? Ben çok beğendim ama tabi evimde böyle parlayan şeyleri odamda değilde salonda durmasını isterdim. Uyutmaz yahu 🙂

Nevşehir Seyahat Rehberi
Seramik müzesi sonrası bir de Avanos’a gidelim diyoruz. Hem burada arkadaşımızın ailesini de göreceğiz. Avanos, güzel bir yerleşim yeri. Kızılırmak’ın geçtiği Avanos’da güzel bir mola vermek, nehri seyretmek oldukça huzur verici.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Üç Hisar kalesinden gece çekimi yapmadan gelmek olmazdı diyoruz ve tripodlarımızı kuruyoruz. Acemilik var tabi.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Gün batımı en güzel Ortahisar’da Kızıl Vadi’de izlenir dediler bizde gün batımından önce bir keşif gezisi yapalım dedik. Vadi hakikaten heybetli ve güzel bir vadi. Alabildiğine bir düzlük, alabildiğine bir özgürlük hissi. İnsanın koşası geliyor dedim ve koşmaya başladım. Düşmek de istedim nedense bilmiyorum ama o özgürlük hissi ile birlikte düşmek bile güzelmiş gibi geliyor insana.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Bazı zamanlar aklımıza geleni yapamayz ya hani işte Kızıl Vadi’de ben aklıma geleni yaptım. Hem de hemen yaptım. Kimin ne dediği umrumda olmaz zaten o yüzden yeri geldi koştum, yeri geldi tırmandım, yeri geldi zıpladım. İşte burada da zıpladığım bir an. Burada bir de kocaman bir tavşan gördük. Oldukça büyük bir tavşandı. Benim koştuğum tepenin hemen altındaymış hiç farketmedim. Beni görünce hayvancağız korkup kaçtı tabi.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Bu kertenkele kardeş de az biraz büyükçe idi ve çekim yaptığımı görünce bir poz verdi. O kadar dedim kameraya yan yan bakma diye ama anlatamadım. Sonra biraz atıştık kendisi ile acele et diyip duruyordu. Yahu dedim seni biri kapıp götürme merak etme dedim ama anlatamadım. Sen öyle san diyip durdu. İyi dedim tamam bu kare bana yeter hadi kal sağlıcakla. Sende dedi ve gitti. Ama az biraz söylenerek gitti farketmedim değil…

Nevşehir Seyahat Rehberi
İşte bir diğer görülmesi gereken yer, Üç Güzeller. Hakiakten de güzeller tamam ona bir sözümüz yok. Fakat bu kadar güzel bu kadar eski bir yapıyı neden kourmazsınız yahu. Üzerine sprey boya ile yazı yazılmasına nasıl müsade edersiniz? Aklım almıyor hakikaten. Tamam o yazıyı yazabilecek kadar cahil insanlarımız pardon insanımsı yaratığımız var onu biliyorum ama sizde bilin yahu artık bunu ve önlem alın. Bizim insanımız gördüğü her yere abuk subuk şeyler yazıyor. Eğitimsiz, cahil, gerizekalı yaratıklar bunlar. Bitemediler yıllardır evet bunu biliyoruz ve ne yazık ki görüyoruz. Ama yetkililerinde bunu bilmesi ve önlem alması şart. Hatta bu konuda çok sert yaptırımlar olmalı. Örneğin o yazı yazan olursa, tarihi eserlere tahribat yapan olursa bilmem kaç sene ağırlaştırılmış hapis cezası gibi yaptırımlar olmalı. Aksi takdirde bu cehaletle başa çıkılamaz.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Buyrun bir diğer örnek çalışma. Kazınmş, boyanmış, abuk subuk yazılarla donatılmış bir tarihi yapı duvarı. Şaka gibi hakikaten şaka gibi ama ne yazık ki gerçek. Burası Türkiye ve bunlar ne yazık ki gerçek. İçimizi burksada, soluğumuzu kesse de bu gerçek. Bu gerçekle bu kadar yakınen yüzyüze kalmak ise inanın hem sinirlendirici hemde ürkütücü.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Bir diğer örnekte de kazımaları görüyoruz. Beyin yerine kafataslarının içinde su bulunduranların kazımaları. Kazmaların kazımaları da diyebiliriz. Oraya onu yazdın ne oldu? Eline ne geçti? Kim görecek de aaa bilmem kim mi yazdı diyecek? Hadi diyelim dedi senin eline ne geçti? Amacın ne? Neyse daha fazla sinirlenmeden ve bu beyinsiz eylemlere mantık aramak adına sorular sormuyorum. Bu ve bunun gibi yüzlerce örnek var ne yazık ki…

Nevşehir Seyahat Rehberi
Buyrun burası da tarihi bir kilise. O kadar berbat bir durumda ki anlatamam. Dışını çekebildim sadece içinden bir görsel paylaşamadım. İnanamayacağız bir durumda. Her yerinde yazılar, çöpler, pislikler var. Girişinde ki çan alınmış, dış duvarları tahribata uğramış durumda.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Aşıklar Vadisi’ne geliyoruz. Güzel bir diğer vadi ve mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Fakat rüzgar fena, toz fena aman diyim bunları bilerek gelin. Ha bir de düşüncesiz atv sürücüleri var. Tozu dumana katıyorlar marifetmiş gibi bunu sürekli yapıyorlar. Orada insan varmış, solunum yapıyormuş umurlarında değil. Kendileri çılgın ve asi atvliler ya ondan herhalde.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Paşabağ Rahipler Vadisi’nde şaşkınlık içinde bakakalıyoruz. Resmen bir bıçakla kesilmiş gibi olan peri bacalarını görüyoruz. Jeolojik oluşumlarını bilsek de şaşkınlık yakamızı bırakmıyor.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Günün sonuna doğru Kızıl Vadi’ye gidiyoruz ve gün batımı fotoğralarımızı almaya başlıyoruz. Vadiye neden Kızıl Vadi dendiğini de bu karede anlıyoruz.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Gün batımından sonra parlement saatler dediğimiz saatler geliyor ve burada da bir anda ince bir mavi kaplıyor her yanı. Vadi artık kızıl değil mavi vadi oluyor.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Yeraltı şehrine indiğimiz de az biraz klostrofobili anlar yaşıyoruz. Bazı kimseler zaten inmiyor hatta uyarılar var. Oldukça dar yerlerden geçiyoruz. Oldukça dar derken şöyle betimlemeye çalışayım sizlere; çömelip -en çömelebildiğiniz duruma kadar hemde- ilerlyecek kadar ve bu durumdayken bile tavanın sırtınıza deydiğini düşünün. Tahiminen 60-80cm çapıdan bir borunun içinden geçmek gibi bazı yerleri yeraltı şehrinin. Bunu bilin de öyle girin derim.

Bu karede gördüğünüz yuvarlak taş bir tür kapı. Evet kapı. Bu yuvarlak taş döndürülüyor ve koridoru kapatıyor. Böylecek düşman bu yerden geçemiyor. Ortada ki delikten de ne olduğu izleniyor. Güzel bir yöntem. Saldırgan vahşilerden kaçmak için iyi bir yöntem. İlk önce saldırgan romalılar sonrasında ise vahşi araplar. Burada masum bir şekilde yaşayan insanların tüm huzurunu tüm hayatlarını almışlar. Halbuki o kadar zeki o kadar yaratıcı insanlarmış ki bu yeraltı şehirlerinde havalandırmayı ve su sistemini çözmüşler. Hemde ellerinde hiç bir şey yokken.

Nevşehir Seyahat Rehberi
Son olarak size bir önerim olacak. Kaymayan bir yürüyüş ayakkabı ile gidin mutlaka Kapadokya’ya. Bu ayakkabılar ile çok dik açılarda bile kaymadan durabildim. Hatta bazı yerlerde dik bir şekilde koşabildim, çıkabildim. Kaymayan rahat bir ayakkabı şart.

Son söz olarak…
Aslında son sözüm yok çünkü daha çok sözüm olacak Kapadokya ile ilgili. Tekrar gidip balona binmeyi çok istiyorum, Akhal Teke’de uzun uzun ata binmek ve güzel bir yemek yemek istiyorum. O yüzden son söz demek yanlış olur. Ama son söz olarak teşekkür etmek istediğim insanlar var. Bizleri çok güzel bir şekilde ağırlayan Local Cave House Hotel’e, bizleri Güray Seramik Müzesinde ağırlayan arkadaşımızın abisinin arkadaşlarına, sonrasında bizi Akhal Teke’ye yemeğe götüren arkadaşımızın abisine çok ama çok teşekkür ediyorum. Kendilerini bir gün bende aynı şekilde ağırlamaktan büyük onur duyarım.

Vize gerekli mi?
Türkiye’de yaşıyorsanız vize gerekmiyor. Aslında yabancılar için de vize gerekmiyor. Bizim ülkemize girmek serbest bir çok ülkeye. Ama bizim bir çok ülkeye girişimiz serbest değil ne yazık ki. Örneğin bir ingiliz elini kolunu sallayarak ülkemize girebilir, ama biz onların ülkelerine giderken anne ve babamızın üzerinde ki mal varlığına kadar açıklamak zorundayız. Ne kadar hoş! Biri hala adaletten söz ediyor mu?

Çantamızda neler olmalı?
Su, muz ve küçük atıştırmalıklar iyi olur. Özellikle muz çok önemli diye düşünüyorum. Ha bir de tadımca mı ne vardı o da çok önemli enerji veriyor.

Nerede konaklanmalı?
Local Cave House Hotel’i tavsiye ederim. Reklam olsun diye söylemiyorum inanın. Gerek temizliğinden, gerek personelin ilgi alakasında, gerekse konumundan çok memnun kaldık.

Ne yenir ne içilir?
Neler yenilmez ki! Açık havada bir yemeğe gidin de görün. Kendinizi tutamayıp, kilo almanız işten bile değil.

Hatıra olarak ne alınır?
Hatıra olarak balon alabilirsiniz. Oyuncak olanlarında bahsediyorum diye belirtmeye gerek yok sanırım. Peri Bacalarının taştan küçük biblolarıda hediye olarak tercih edilebilir. Bir diğer seçenek ise Seramik Müzesinden şu parlayan mumluklardan ya da tabaklardan alabilirsiniz. Güzel bir hediyelik olacaktır. Bir diğer alınacak şey ise merkezlerde bulunan hediyelik eşyalardan Kapadokya bibloları alabilirsiniz. Ama öyle sanıyorum ki en güzel hediyelikler Seramik Müzesinden çıkacaktır. Ben tercihimi buradan yana kullandım. Parlayan ve parlamayan olarak iki kase ve elbette olmazsa olmazım magnet aldım.

İnsanlarla iletişim nasıl?
İnsanlar inanılmaz derecede sıcak kanlı. Anadoludasınız yahu ne olacaktı? Daha iyi bir misafirperverlik öyle sanıyorum göremezsiniz. Bir yere misafir olun da görün. Böylesi bir karşılamaya hazırlıklı değilseniz küçük dilinizi yutar, üzerine bir de büyük dilinizi yutup, yutmamayı düşünürsünüz. Özellikle arkadaşımızın akrabalarının yaptıkları için kendilerine çok ama çok teşekkür ediyorum. Eğer bir gün onları burada İstanbul ya da İzmir’de ağırlama şansım olursa çok mutlu olacağım.

Ne zaman gidilmeli?
Öyle sanıyorum ki istenilen herhangi bir zamanda gidilebilir. Fakat şöyle bir durum var uyarmadan geçemeyeceğim. Karasal iklime gidiyorsunuz. Bunun için hem ayaza hemde çok sıcaklara hazırlıklı olmanız gerekmekte. Eğer “karasal iklim derken?” diye bir soru aklınızda belirdiyse hemen bir internetten araştırın öyle gidin. Bir de dudaklar için iyi bir krem almayı unutmayın Blistex MedPlus’ı bu konuda şiddetle tavsiye ederim.

Mutlaka görülmesi gereken yerler nereleridir?
Ben size aşağıdaki gibi birliste yapayım. Sakın ama sakın es geçmeyin üzülürsünüz…
Balona binin bir kere o kesin,
Peri Bacalarını görün dememe gerek var mı? Ben yaayım yine de…
Üç Güzeller
Ihlara Vadisi
Ürgüp
Avanos
Aşk Vadisi
Göreme Milli Parkı
Paşabağları
Göreme Açık Hava Müzesi
Üç Hisar Kalesi
Derinkuyu Yeraltı Şehri
Güray Seramik Müzesi
Devrent Vadisi
Akhal Teke At Çiftliği
Daha bu liste uzar gider… Aslında gittiğiniz her yer daha doğrusu geçtiğiniz her yer tarihin ta kendisi. O yüzden gözünüzü açın ve dolaşın. Merak etmeyin burada bir yol kenarına çektiğinizde arkanızdan “daaatt” diye kornaya basacak insanımsı yaratıklardan yok. Burada trafik yok, burada insan çok yok, burada gürültü yok, burada tarih var, huzur var, sakinlik var. Burada İstanbul yok İstanbullular var sadece. Onlarda gidiyor zaten kalmıyor.

Peki ne kadar zaman ayırmalıyız?
5 gün hatta 15 gün. Bilemedim inanın. 2 güne biz çok yer sığdırdık. Yorucu olması umrumuzda değildi çünkü eve gidince dinleniriz dedik. Ne kadar çok kalırsanız o kadar çok yapacak şey bulursunuz inanın. O kadar çok seçenek var ki yapılacak, nereye gideceğinizi bilemezsiniz. Ama araç şart onu belirtmeden geçmeyelim.

Nevşehir şehir rehberi, Nevşehir gezi rehberi, Nevşehir seyahat rehberi, Nevşehir öneri rehberi, Nevşehir seyahat rehberi, Nevşehir seyahat rehberi, Nevşehir seyahat, Nevşehir gezi, Nevşehir, Kapadokya, Kapadokya seyahat rehberi, Nevşehir Seyahat Rehberi, Nevşehir Seyahat Rehberi, Nevşehir Seyahat Rehberi, Nevşehir Seyahat Rehberi, Nevşehir Seyahat Rehberi, Nevşehir Seyahat Rehberi, Nevşehir Seyahat Rehberi, Nevşehir Seyahat Rehberi, Nevşehir Seyahat Rehberi, Ürgüp, Göreme, Avanos, Peri Bacaları, Nevşehir Seyahat Rehberi, Nevşehir Seyahat Rehberi, Kapadokya balon

Bursa Seyahat Rehberi

Bursa Seyahat Rehberi
Öyle sanıyorum ki bu yazıyı okuyanların arasında büyük bir çoğunluk Bursa’yı görmüştür. Bu görenlerin arasında olanların da bir çoğu benden fazla yer gezmiştir. Bende az yer gezmedim tabi o ayrı ama benim gezdiğimden daha fazla gezmiş, Bursa’yı daha iyi bilenler çoğunluktadır. O zaman ben bu yazıyı neden yazıyorum? Ben bu yazıyı yazıyorum çünkü gittiğim her şehiri bu sitede yazmak istiyorum. Bir diğer amaç ise bu yazıyı yazıp bitti demek değil, bu yazıyı daha sonrasında güncellemek. Bursa’ya tekrar gittiğimde gezdiğim başka başka yerleri bu yazı içine yazmak istiyorum.

Bu girişin amacını eminim hepiniz anladınız. “Bu ne biçim Bursa seyahat rehberi yahu?” eleştirilerine karşı bir tür savunma. Evet tüm amaçlarımı açıkça belli ettikten sonra artık Bursa seyahat rehberi yazıma geçebilirim. Bursa bildiğiniz gibi Marmara bölgemizin gelişmiş şehirlerinden biri. Gelişmiş sanayisi ve artan nüfusu ile en büyük beş ilimizden biri. Tarihi olarak baktığımızda ise bize Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşunu anlatan bir şehir. Sadece kuruluş zamanını değil, sonrasını da anlatan bir şehrimizdir. Osman Gazi, Orhan Gazi, I. Murad, Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed ve II. Murad’ın türbelerinin olduğu şehrimizdir. Daha eskilere M.Ö. 3 yüzyıla kadar gittiğimizde ise Bithynia devletini anlatan bir şehirdir Bursa.

Tarihi yönüne baktığımızda burada anlatmakla bitiremeyeceğimiz bir tarihi vardır Bursa’nın. Günümüze baktığımızda ise ilk beş büyük şehir arasında olan, gelişen sanayisi ve nüfusu ile gittikçe gelişen bir ilimizdir. Buraya kadar herşey tamam peki benim gözümden Bursa nasıldı? Bundan sonrasında eleştiri değil, benim gözümden Bursa’yı anlatmaya çalışacağım. Sanmayın sadece gördüklerime göre yargılıyorum ya da tarihini, önemini bilmiyorum. Bilmem gerekeni biliyorum elbet fakat burada şu anda nedir ne değildiri konuşuyoruz. Nereleri gezilir? Neleri vardır? Nasıldır? gibi sorulara yanıt arıyoruz.

Bursa’da ilk olarak gözünüze çarpacak olan şeyleri size sıralayabilirim;
1 – Temiz güzel bir hava
Evet bu hemen dikkatinizi çekecek emin olun. Havası temiz ve ferah. Hele ki benim gibi İstanbul’dan geliyorsanız…

2 – Doğa sporları
Doğası zaten güzel Bursa’nın bu konuda bir şey söylenmez. Ormanlık alanları, bisiklet parkurları, kano yapabileceğiniz gölleri, kayak için Uludağ’ı daha bir çok aktivite alanı mevcut. Bu konuda oldukça iyi bir yer. Hatta benim bilmediğim daha onlarca aktivite olanağı bulunuyordur eminim.

3 – Görgü yoksunu zengin insanları
Hep iyi şeyler beklemeyin, üzgünüm. Bu konu büyük bir sorun. Ne hikmetse Bursa’da çok fazla zengin diye tabir edebileceğimiz kimse var. Bu kimseler, her kimseler kendilerini bizlerden çok ama çok fazla üstün gördüklerinden olsa gerek, görmemezlikten geliyorlar ve ya çarpıyorlar ya çarpacak kadar yakın geçiyorlar. Araç konusunda da görgü sınırlarını zorlayan bu kimselerin kullandıkları ultra süper lüks araçları ile ultra süper kanunsuz, nizamsız ve insan hayatını hiçe sayarcasına dolaşıyorlar. Çok fazla kaza haberi çıkıyor mu çıkmıyor mu bilmiyorum ama bu hakikaten büyük bir sorun. Tamam zenginsin tamam onu anladık ama böyle davranamazsın. Aslında bu sadece Bursa’nın sorunu değil ama Bursa’da çok fazla olduğu için belirtmek istedim.

4 – İnsanların bakış açısı
Bursa oldukça muhafazakar bir ilimiz. Bir erkek olarka bunun sıkıntısını elbet çekmezsiniz. Fakat eğer kadın iseniz Bursa’ya gelirken giyiminize dikkat etmelisiniz. Bakışlar sizin için sorun değilse sorun yok elbette ama eğer rahatsız olurum derseniz o zaman dikkat edilmesi lazım. Evet biliyorum yıl 2016, evet biliyorum modern bir ülkeyiz ama belli yerlerde az birazda olsa bu tip bir bakış açısı ne yazık ki var. Bunu elimden geldiğince yumuşak anlatmaya çalıştım umarım kimsenin kalbini kırmamışımdır. Dediğim gibi gözlemlerim ile bu yazıları hazırlıyorum ve bu konudaki gözlemlerimi birebir aktarmadan, bu şekilde yer veriyorum.

5 – Şehirleşme sorunu
Her Türkiye şehrinde olduğu gibi bu şehrimizde de ne yazık ki şehirleşme ile ilgili sorunlar mevcut gibi görünüyor. Yeni yapılanan yerlerde sıkıntılı bir kentleşme göze çarpıyor. Aslında yeni yapılıyor, daha düzgün yapalım, güzel bir şehrimiz olsun mantığı bizde yok biliyorsunuz. Olsunda nasıl olursa olsun var. Fakat Nilüfer denilen tarafı sanki az biraz daha iyi gibi. Tam emin değilim ama o taraf sanki biraz daha düzgün bir şekilde ilerliyor gibi geldi bana.

Benim gözüme çarpanlar bunlar oldu. İlk gittiğinizde, bir kaç saat içinde bile tüm bu unsurlar ile karşılaşabilirsiniz. İnanmıyor musunuz? Gidiniz görünüz…

Bursa’ya İstanbul’dan geldiğimde arkadaşım beni karşıladı sağolsun ve hızlı bir Bursa turundan sonra güzel bir iskender yemeğe gittik. Ama iskender dediğimiz gerçek iskender yani o ne olduğu belirsiz olanlardan değil. Bildiğiniz etmiş iskender denilen yemek. Oldukça şaşırdıktan sonra kendimi kaybederek güzel güzel değil, aç kalmış bir dağ aslanı gibi yedim. Evet bir hayvan gibi de diyebilirdim ama demedim neden? çünkü hayvan dediğimizde hakaret gibi olur, aslan dediğimizde iltifat gibi olur. Sürekli mesaj verme sıkıntısı içinde değilim inanın ve okumaya devam edin.

Yemekten sonra dinlenme, demlenme ve bünyeyi jack amca ile temizleme aşamalarından sonra ertesi gün olsunda gezelim diyoruz. Ertesi gün oluyor tabi. İlk olarak yükseklere çıkıyoruz. Tarihi İnkaya Çınarını ziyaret ediyoruz. Kendisi 600 küsürlü bir yaşta ama hala oldukça diri ve iri. Yükseklerde gezintiden sonra tekrar aşağılara iniyoruz ve gezmelerimize şehrin merkezi ile devam ediyoruz. Buradan sonra fotoğraflarla devam etsem sanırım daha güzel olacak.

Bursa seyahat rehberi
Bursa’nın yukarıdan görünüşü. Daha doğrusu Tophane Parkından bir görünüşü. Tipik bir yurdum şehri evet, yapılar oldukça sıradan herhangi bir tarihi yapı görünmüyor ne yazık ki beton yığınları arasından. Üstten görünümde sınıfta kalır bir şehir Bursa. O yüzden üstten değil, insan gözü seviyesinden bakalım. Kuşmuyuz biz canım!

Bursa seyahat rehberi
İnsan gözü seviyesinden Bursa yolları. Güzel ağaçlı bir yol. Trafik var diyorlar ama İstanbul trafiğinden sonra Bursa trafiği ile dişimi karıştırırım gibi bir esprimsi şey yapıyorum. Kahkaha olmasa da bir kaç tebessüm alıyorum. Buna da şükür diyip, ilerleyen esprilere yelken açıyorum.

Bursa seyahat rehberi
Yazının başında bahsettiğim türbelerden biri olan Osman Gazi türbesini ziyaret ediyoruz.

Bursa seyahat rehberi
Topkapı Parkı’ndan bir kare. Bu alan turistlerin geldikleri bir alanmış. Yerli ya da yabancı turistlerin ilk durakların biri deniliyor.

Bursa seyahat rehberi
Parka girdiğinizde girişte Osman Gazi ve Orhan Gazi türbeleri, az ilerisinde ise bu toplar yer alıyor.

Bursa seyahat rehberi
Tophane kulesinden bir kare.

Bursa seyahat rehberi
Yine bir Bursa şehir manzarası.

Bursa seyahat rehberi
Bir diğer açıdan Bursa şehir manzarası. Evet biliyorum fotoğraflarım çok az ama emin olun yakın zamanda güncelleyeceğim.

Bursa seyahat rehberi
Bursa’nın eski evleri. Bir de Cumalıkızık denilen bir yeri var bu tip evlerin de olduğu ama orayı detaylı gezemedik. Zaten dizilerin mekanı falan dediklerinde bir soğuma aldı beni onunda etkisi vardır belki.

Bursa seyahat rehberi
Hatırladınız mı size şehirleşme demiştim hani? Neyse boşverin unutun… Bu alanda yıllarca yazsak da bir yere varamayız.

Son söz olarak…
Bursa iş imkanları bakımından İzmir’den, Antalya’dan ya da Adana’dan daha iyi durumda bu sebeple gelinebilir ve yaşanabilir. Tabi yaşam tarzına uyum sağlarım derseniz. İş imkanı haricinde spor aktiviteleri için 1-2 günlüğüne gelinebilir. Tarihi yerleri ziyaret için, Atalarımıza saygı için gelinebilir elbette. Fakat bunların haricinde özellikle Bursa’da yaşamak istemem diye düşünüyorum. Elbet herkese şehiri güzeldir ona bir şey diyemeyiz. Fakat şunuda es geçemem doğal güzellikleri ve havası çok ama çok güzel. Bir dahaki sefere sadece doğal bir Bursa gezisi düşünüyorum zaten. Şehre hiç ama hiç girmeden, araba ve insan görmeden direkt doğanın kollarına bırakılan bir gezi. İşte o zaman daha bir güzel olur sanırım.

Bu arada Bursa’ya daha bir kaç kez daha giderim diye tahmin ediyorum. Hatta belki daha da fazla. O gidişlerimde daha fazla fotoğraf çekip, buraya ekleyeceğim. Bu fotoğraflarla çok olmadı farkındayım ama dediğim gibi çok fazla güncelleme gelecek bir yazı bu yazı.

Vize gerekli mi?
Türkiye’de yaşıyorsanız vize sorununuz yok demektir.

Çantamızda neler olmalı?
Su olmazsa olmazımız zaten. Küçük atıştırmalıklar da iyi olur.

Nerede konaklanmalı?
Ben arkadaşımda konakladığım için nerede kalınır, hangi otel uygundur vs. bilemiyorum.

Ne yenir ne içilir?
İskender tabi ki. Bildiğiniz et yahu! Üstünede kestane şekeri yok o olmaz üstüne. Belki de olur deneyin, fikrinizi yorumlara yazın.

Hatıra olarak ne alınır?
Magnet tabi ne alınır hatıra? Kartpostal alanlar vardı belki tercih edebilirsiniz. Hatıra değilde yemelik bir şeyler derseniz kestane şekeri derim. Kumaş severseniz ve terziliğiniz varsa Bursa’da ipek çok meşhurmuş.

İnsanlarla iletişim nasıl?
Bu soruya bazen iyi, bazen enteresan, bazen ise yabancı turist iseniz çok iyi diye cevap vermek istiyorum. Bu yabancı turist olma durumu zaten yurdumuzun hemen hemen her yerinde var Bursa’ya özgü değil. Hatta Bursa’da çok daha az var. Yazlık yerlerde bu büyük sıkıntı. Genelleme yapmak doğru olmaz denk gelen kimselerin büyük bir kısmı meşe soyundan olabilir. Bazen ise insan dediğimiz iyi insan dediğimiz kimselere denk gelirsiniz. Yani bu biraz şans gibi ama genel anlamda herhangi bir sorun yaşamadım.

Ne zaman gidilmeli?
İstediğiniz zaman gidebilirsiniz. Eğer amaç Uludağ ise kışın tabi ha yok ben tarihi gezi yapacağım derseniz ne zaman isterseniz gidebilirsiniz.

Mutlaka görülmesi gereken yerler nereleridir?
Tophane
Uludağ
Ulubat Gölü
Suuçtu Şelalesi
Ulu Cami
Osman Gazi ve Orhan Gazi Türbeleri
Yeşil Türbe
Saltanat Kapısı
Cumalıkızık

Peki ne kadar zaman ayırmalıyız?
2 gün yeterli süre. Tabi yapacağınız aktivitelere göre bu 3-5 günde olabilir. Amaç şehri gezmek, tarihi yerleri görmek ise 2 gün yeterli olacaktır diye tahmin ediyorum.

Bursa şehir rehberi, Bursa gezi rehberi, Bursa seyahat rehberi, Bursa öneri rehberi, Bursa seyahat rehberi, Bursa seyahat rehberi, Bursa seyahat, Bursa gezi, Bursa, Türkiye, Bursa, Turkiye, Turkey, discover the potential

Viyana Seyahat Rehberi

Viyana Seyahat Rehberi
Bratislava’dan Viyana’ya doğru yola çıkıyorum. Yol hakikaten çok ama çok güzel bir yol. Camdan dışarıya bakıp hayallere dalıyorum. Çok güzel tarlalardan, çok güzel evlerin yanından geçiyor otobüs. Zaten iki şehir arası daha doğrusu iki ülke arası çok uzak bir mesafe değil. Geçerken sınırı bile farketmiyorsunuz. Zaten avrupa birliği iki ülke arasında seyahat ettiğinizden bu sınır meselelerini çok fazla görmüyorsunuz.

İlerlerken farkediyorum ki bu yol üzerinde yaşayan bir çok insan var. Bu insanlar o kadar şanslılar ki diyorum bu benim hayran hayran izlediğim doğal güzellik tarlaları, ağaçları onlar hep görüyor. Acaba yol üzeri ve otobüsler geçiyor diye rahatsız oluyorlar mıdır diye de düşünemeden edemiyorum. Ben olsam rahatsız olurdum ne yalan söyliyim. Neyse bu konu üzerinde de çok fazla durmuyorum.

Bir kaç güzel saat sonunda Viyana’ya varıyorum. Zamanında atalarımızın Viyana kapılarına kadar geldikleri ve tarih kitaplarında çok çok adı geçen Viyana, artık benim nefes alıp verdiğim yerdi. Neden bu kadar önemliymiş acaba diye düşünüyor olabilirsiniz. Detaylı bilgiyi gerek internetten gerek tarih kitaplarından bulabilirsiniz. Ama kısaca bahsetmek gerekirse o dönemlerde dünyanın başkenti sayılan yer Viyana’ymış. Bu yaşadığımız yüzyılda New York ne ise işte o zamanlar Viyana oymuş. Osmanlı İmparatorluğu içinde yani bizim içinde burayı almak demek dünyanın kontrolünü sağlamak kadar önemliymiş.

Tabi bir diğer neden olarak şu da söylenmekte. Osmanlı Viyana’ya kadar iki cihanın saadeti için gitti denilmekte. Bir mektuptan bahsedilir bu konu ile ilgili. Adını hatırlayamadığım bir kalenin komutanına yazılan. Bu mektupta “Biz sizi ateşten kurtarmaya geldik, biz size iki cihanın saadetini sunmak için geldik” denilmekte. Ne kadar doğrudur ya da amacı, gayesi nedir bilmiyorum. Düzgün ve net bir tarih okutulmayan yurdumuzda ne yazık ki bu konuda da çok fazla rivayet var. Hangisi net gerçektir bilmek çok zor. Doğruluğunun şüphesi çok az olan üstadlardan dinlemek belki de en iyisi. Örneğin Halil İnancı örneğin İlber Ortaylı gibi.

Konuyu bu kadar dağıttıktan sonra devam ediyorum. Viyana’ya indiğimde otobüsün bizi bıraktığı yer yol kenarı bir yerdi. Burası Viyana diyip, Viyana yolcularını bıraktı. Fakat indiğimiz yer şehrin merkezine oldukça uzun bir mesafedeydi. Metro ile bu sorunu atlattım. Elimde offline haritam ile gideceğim oteli işaretlemiştim. Yola koyuldum hemen. Metro ile yolculuk oldukça basit zaten biliyorsunuz. Metro da bir kaç Türk’e denk geldim. Genç bir gruptu ve karışık bir Türkçe ile konuşuyorlardı. Az biraz bol argolu bu konuşmaya çok kulak asmadım. Zaten onlarında bir Türk’e denk geldik konuşalım gibi bir havası yoktu. Hoş farketmemiş bile olabilirlerdi. Çünkü hakikaten çok fazla Türk varmış Viyana’da.

Kalacağım otele en yakın durakta indim ve başladım yürümeye. Hava kararmıştı ve in cin top atar derler ya hani hah işte onlar bile top mop atmıyordu. En son topu atan Osmanlı’ymış sanırım Viyana’ya. Hiç bir ses seda yok, insanlar nerelerde bilinmez, tuhaf bir sessizlik hali. Otelin olduğu yer ile alakalıdır diye düşünüyorum ve devam ediyorum. Ayrıca ses olsa sesli diye eleştirirdim herhalde ne bu memnuniyetsizlik diye kendime kızıyorum. Tabi bunun nedenini biliyorum. Sizlere de açıklayayım ki beni yanlış tanımayın. Bunun nedeni ekstra bir güvensizlik hali. Evet tam olarak bu yüzden. Nedendir bilinmez ama bir kaç saattir kendimi güvende hissedememenin verdiği tuhaf bir hal vardı üstümde. Çok saçma olduğunun farkındayım ama nedense oldu işte. Avrupanın belki de en güvenilir şehirlerinden birinde bunu hissediyor olmak evet saçma. Her neyse çok uzun sürmüyor bu halim.

Oteli buluyorum ve hemen yatıp dinlenmek istiyorum. Fakat resepsiyonda ki arap kimse az biraz zor anlıyor. Bir şeyleri bir şekilde beceremiyor. Her ne olduğunun tam olarak farkında değilim ama sanırım oda ile ilgili bir sıkıntı yaşıyor. Ama bu sıkıntıyı sadece kendi içinde yaşıyor. Konuşmak karşısındaki ile diyaloğa girmek yok. En azından az biraz bilgi ile üzerimde ki tüm endişeyi yok edeceğini bilemiyor ya da bilmek istemiyor. Her neyse iyi ki onun bu salak hali de uzun sürmüyor ve bana suratsız suratı ile bir anahtar veriyor. Sonrada merdivenlerden nasıl çıkacağımı anlatıyor. İlk kez merdiven kullanmadığımı daha öncede merdiven ile bir yere çıktığımı söylüyorum. Tabi gerek anlatımımda ki bozukluktan, gerekse kendi anlamama sorunundan, ne dediğimi çok anlamıyor. Arkasını dönüp, deskinin arkasına geçiyor.

Enteresan resepsiyonistten sonra, ultra küçük odama geçiyorum. Küçük ama olsun hesaplı diyorum. Yorgunluktan bayılmak üzere olduğumdan, hemen uzanıyorum ve külçe gibi yığılıyorum yatağa. Sabaha kadar deliksiz bir uyku çekiyorum. Sabah zımba gibi uyanıyorum ve bu uzun yolculuğumun son şehri Viyana’yı keşfetmek için otelimsi yerden çıkıyorum.

viyana seyahat rehberi
Sabah çok daha güzelmiş Viyana’da diyorum. Gece ki halimden eser yok. Acayip iyiyim ve acayip pozitif bir haldeyim. Yola çıkar çıkmaz gördüğüm ilk güzel binayı fotoğraflıyorum. Yol boyunca daha bu tip onlarca bina göreceğimi bilmiyorum tabi.

viyana seyahat rehberi
Burada saksılarda bulunan çiçekler çok hoşuma gitti. Bu kadar güzel bir kontrast yakalanmış olması güzel.

viyana seyahat rehberi
Yanlış hatırlamıyorsam opera binası idi. Zaten bu kadar güzel bir bina başka ne olabilir ki? Semt pazarı girişi olacak hali yok. Binanın adı da Burgtheater olmalı. Etkileyici bir yapı. Zaten az biraz az etkileyici yapıları Viyana’da barındırmamışlar.

viyana seyahat rehberi
Görülecek yerlerden biri olan Avusturya Parlamento Binası. Oldukça güzel bir giriş ve çok detaylı heykeller.

viyana seyahat rehberi
Viyana’nın Taksim’i diyebileceğimiz ya da ona yakın bir sokağı. Viyana’nın Kıbrıs Şehitleri diyelim bu daha uygun oldu sanki.

viyana seyahat rehberi
Bir diğer görülmesi gereken yerlerden olan Aziz Stefan Katedrali’ne geliyorum. Oldukça etkileyici bir yapı. 1147 yılında inşa edilmiş ve hala sapasağlam karşımızda. Bu kadar düzgün bir şekilde korunmuş olması hakikaten takdire şayan.

viyana seyahat rehberi
Fakat bir sorun var. At arabaları tamam nostaljik iyi hoş güzel, bende atları severim tamam ama bu koku olayına bir çözüm bulunsun arkadaş! Bildiğin at boku kokuyor her yer. Bir de sıcaktan mı olmuş ya da bir süre beklemiş mi bilmiyorum bu kadar kötü mü kokar. Hayır hayvancağazlara ne yediriyorlarsa dışkılarına yansımış. Burger mi yiyirlar mekdanılds mı yediriyorlar anlamadım ki.

viyana seyahat rehberi
Merkezinde fazla zaman geçirmiyorum. Ne de olsa bilindik avrupa şehir merkezi diğerlerinden hiç bir farkı yok. Hemen en fazla görülecek yer görme işimi halletmek istiyorum ve Kunsthaus denilen evlerin olduğu yere geliyorum. Yamuk yuluk binaların içlerinin de yamuk olduğunu görüyorum ve çok güzel bir mimari ile karşı karşıya kalıyorum. Düz hiç bir yer yok burada! Ne güzel!

viyana seyahat rehberi
Evleri iyice bir gezdikten sonra Soviet War Memorial ya da diğer adı ile Memorials in Vienna’ya çıkıyorum. Görülecek yerleri ardarda görme konusunda iyiyimdir. Triposo sağolasun…

viyana seyahat rehberi
Nedendir bilinmez yoldayken bir çok yolu çok güzel buluyorum. İşte bu yolda güzel bulduğum yollardan biri. Doğa var tarih var ve modern taşıtlar var. Sanki bir kaç devir bir arada gibi.

viyana seyahat rehberi
Oldukça uzun bir yol yürüyorum ve Palmengarten binasına geliyorum. Burası botanik bir yer. Ne yazık ki içeriyi gezemiyorum çünkü kapalı. Buruk bir şekilde yürümeye devam ediyorum.

viyana seyahat rehberi
Hofburg İmparatorluk Sarayı’nın arka tarafı.

viyana seyahat rehberi
Hofburg İmparatorluk Sarayı’nın farklı bir açıdan görünüşü.

viyana seyahat rehberi
Bahçeden güzel bir atlı adam heykeli.

viyana seyahat rehberi
Ve işte Hofburg İmparatorluk Sarayı. 1654 yılında yapılmış olan saray, Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun hanedanlığına ev sahipliği yapmış. Sarayın içinde 4.659.852 tane tarihi eser olduğu söyleniyor. İnanılmaz bir sayı değil mi? Sadece bu bile gezmek için bir neden.
Bu heykeldeki atlı mı yoksa başka bir atlı heykel mi hatırlamıyorum tam olarak ama bu heykelde ki prens, Osmanlı kuşatmasında oldukça iyi bir savunma gerçekleştirmiş ve ödüllendirilmiş.

viyana seyahat rehberi
Hofburg İmparatorluk Sarayı’nın giriş kısmı. Bu yoldan kaç tane atlı araba geçmiştir acaba? Kaç büyük devlet adamı gelmiştir ve buralarda karşılanmışlardır.

viyana seyahat rehberi
Maria-Theresien-Denkmal heykeli. Bu yapı mutlaka görülmeli. Heykelde bulunan hatun kişi Maria Theresa. Kendisi çok fazla kız çocuk doğurmuş Bir nevi seri üretim diyebiliriz. Bu kız çocuklarının hepsini de avrupanın çeşitli hükümdarlarıyla evlendirmiş. Bu sebeple de kendisine avrupanın anası denilmekte.

viyana seyahat rehberi
Natural History Museum adlı müzenin önden görünüşü. Bahçe oldukça şatafatlı fakat ışıklandırma vasat kalmış gibi.

viyana seyahat rehberi
Mumok Modern Sanatlar Müzesi. Farklı bir mimari olmuş Viyana’daki diğer binaların arasında. O kadar farklı ki direkt gözünüze Mumok binası çarpıyor.

viyana seyahat rehberi
Geri dönüş yolunda, Viyana caddelerinden bir kare.

viyana seyahat rehberi
Bir benzerini yanlış hatırlamıyorsan Prag’da gördüğüm mimari yapı detayı. Çok etkileyici bir görüntüsü var. Çok zor bir yapımı olduğunu sanmıyorum. Elbet zorlukları vardır yapımında ama sanki basit ama etkili bir çözümmüş gibi görünüyor bana. Beğenmemek elde değil, bravo.

viyana seyahat rehberi
Ve Viyana’dan son kare. Otele giderken yolu çekiyorum.

Son söz olarak…
Viyana düşündüğüm kadar etkilemedi beni. Tıpkı diğer avrupa şehirleri gibi göründü bana. Evet güzel binalar var güzel müzeler var fakat bunlar zaten hemen hemen her avrupa kentinde var. Bir diğer konu ise Viyana bana çok beton geldi. Yani çok fazla bina çok fazla beton çok fazla yapı yapı ve yine yapı. Elbette güzel yapılar elbette tarihi bir yanı var tamam ama nedense şehirde boğulacakmışım gibi bir his az biraz uyandı. Eminim merkezden uzaklaşınca daha bir güzeldir Viyana. Benim zamanım olmadığı için ne yazık ki merkezden uzaklaşıp, daha az beton yerlerine gidemedim. Ama bir daha gelirsem Viyana’ya ilk yapacağım şey o olacak.

Bu yaptığım gezide 9 ülke gezdim ve 9 ayrı şehri gördüm. Hiç beklemediğim şehirlerden çok etkilendim, çok etkileneceğimi düşündüklerimde ise düşündüğüm etkiyi alamadım kendimden. Ama bu zaten hep böyle olmaz mı zaten. Eğer bir beğeni listesi yaparsak, Viyana elbette bu listenin başlarında yer alır. Fakat bu listeye sadece bu seyahat değil, diğer seyahatlerimden de şehirler eklersek işte o zaman ilk beş şehir arasına giremez diye düşünüyorum. Zaten neden böyle bir liste yapıyoruz ki? Neyi kanıtlıyoruz onu anlamadım. Elbette sizlere söylemek istediğim bir şey nedeni ile. Büyük bir beklenti ile ya da çok büyük ümitlerle gitmeyin. Evet güzel bir avrupa şehri, evet güzel bir başkent ama hepsi bu kadar. Her avrupa başkenti kadar güzel bir şehir. Ama derseniz ki Avusturya’nın kırsalları ya da daha merkezden uzak yerleri işte o zaman işin rengi değişir. Yeni bir liste yapmamız gerekir 🙂

Sözün kısası gidilip, görülmesi gereken tecrübe edilmesi gereken bir şehir. Benim yapamadığım bir çok şey oldu. Mesela opera izlemek. Ne yazık ki ben yapamadım ama siz mutlaka yapın. Viyana Sanat Tarihi Müzesine mutlaka gidin. Ne yazık ki ona da gidemedim. Şehirden az biraz uzaklaşıp, kırsala doğru gidin. Bu güzel ülke sadece Viyana’dan ibaret değil. Hallstat’a gidin mesela!

Vize gerekli mi?
Evet vize gerekiyor Schengen vizesi ile ülkeye giriş yapabilirsiniz.

Çantamızda neler olmalı?
Her zamanki gibi su, muz ve küçük atıştırmalıklar iyi olur.

Nerede konaklanmalı?
Hostelleri bilmiyorum ama ben şehre az biraz yakın otelde kaldım ve oldukça ekonomikti. Eğer 3-4 arkadaş ile gelecekseniz mutlaka hostel derim. Dört kişilik odayı alırsınız otel gibi kalırsınız. Hatta gibisi fazla olur.

Ne yenir ne içilir?
İşin aslı ben fast food dediğimiz türde yedim içtim. Meşhur bir yiyeceklerini görmedim. Ama şu var kahve konusunda oldukça başarılılar. Aslında bunu bizden öğrenmişler. Şimdi diyeceksiniz ne alaka ama bekleyin anlatayım. Viyana kuşatması zamanında Osmanlı her gittiği kuşatma gibi buraya da kahve çuvalları getirmiş. Yeniçeriden, sadrazama kadar herkes severmiş kahve içmeyi. İşte bu kuşatma zamanında da oldukça çok kahve getirilmiş. Kuşatma uzun sürmüş ya herhalde o yüzden. Her neyse kuşatma bittikten sonra çuvallar kalmış. İşte kahveyi Viyana ile tanıştırma bu şekilde olmuş derler. Ne kadar doğrudur bilemiyorum tabi.

Hatıra olarak ne alınır?
Aslında buradan Julius Meinl kahveleri alınabilir. Ama ben yine magnetimi alıp yoluma devam ettim. Sizlere tavsiyem Julius Meinl’in en büyük boylarından alın. Hatta bana da alır mısınız?

İnsanlarla iletişim nasıl?
Çok fazla iletişime geçmedim nedense. Elbette ihtiyaçlarımı giderecek kadar sohbetim oldu ama herhangi bir uzun uzadıya muhabbetim olmadı. Ama insanlar oldukça yardımsever görünüyorlar. Hiç bir sıkıntı yaşamadım.

Ne zaman gidilmeli?
Havalar güzelken şöyle bahar aylarında gidilmeli bence.

Mutlaka görülmesi gereken yerler nereleridir?
Hofburg İmparatorluk Sarayı görülmeli,
Viyana Sanat Tarihi Müzesi görülmeli,
Yamuk yuluk Kunsthaus evleri görülmeli,
Albertina Müzesi görülmeli,
Avusturya Parlamento Binası,
Aziz Stefan Katedrali,
Soviet War Memorial,
Natural History Museum,
Mumok Modern Sanatlar Müzesi,
Hofburg İmparatorluk Sarayı’nın arkasındaki botanik bahçesi görülmeli,
Maria-Theresien-Denkmal heykeli,

Peki ne kadar zaman ayırmalıyız?
Bence 2 gün minimum gereken süre. Eğer zamanınız varsa 3 günde olabilir. Hele bir de kırsala gideriz derseniz o zaman 4-5 gün gerekebilir.

Viyana şehir rehberi, Viyana gezi rehberi, Viyana seyahat rehberi, Viyana öneri rehberi, Viyana seyahat rehberi, Viyana seyahat rehberi, Viyana seyahat, Viyana gezi, Viyana, Avusturya, Vienna, Viyana Seyahat Rehberi, Wien, Viyana Seyahat Rehberi, Viyana Seyahat Rehberi

Bratislava Seyahat Rehberi

Bratislava Seyahat Rehberi
Budapeşte’den sonra ki durağım olan Bratislava’ya yola çıkıyorum. Bratislava’da kalmayacağım, akşamına yola çıkıp, Viyana’ya gideceğim. Bratislava’da kalacak kadar görülecek yer var mı yok mu emin değilim elbet ama okuduğum yorumlarda hemen hemen hep aynı şeyleri görüyorum. Bratislava için bir gün yeterli. Bakalım öylemiymiş diyorum ve otobüsden iniyorum. İner inmez ilk şoku yaşıyorum. Otogar, yani şehrin ana, büyük, en büyük otogarı oldukça harabe bir durumda. Harabeliğini geçtim her yer kapalı. Tamam sabah çok erken saatte indim ama yine de bir yerlerin açık olması gerekmez mi diye düşünüyorum. Sonuçta saat 07:00 küsürlerde. Bir diğer konu ise otogarın küçüklüğü ve tıkış tepiş durumu. Öyle sanıyorum ki bizim Urla otogarı daha büyük ve daha iyi durumdadır. Her ne ise diyorum olur öyle diyip, devam ediyorum.

Çantamı bırakacak bir emanetçi olmadığından ilk golü yiyorum. Çantam sırtımda gezeceğim. Evet bu çok kolay olmayacak ama neyse gezgin ruhum bunu da çok takmıyor. Üzerinde durmadığım küçük bir sorun olarak yerini alıyor bu da. Otogardan ayrılıp, şehrin derinliklerine doğru iniyorum. Henüz kimseler yok sokaklar oldukça boş bir durumda. Boş sokaklarda güzel güzel geziyorum. Zaten Slovakya’nın toplam nüfusunun 6 milyon olduğunu düşünecek olursak bu boşluk gayet normal.

Hazır hiç bir yer açık değilken ve çok acıkmışken bir cafe arıyorum. Biraz arandıktan sonra buluyorum. Yeni yeni hazırlıklar başlamış. Yenebilecek neler olduğunu soruyorum ve elbette kahve var mı yok mu öğreniyorum. Sonrasında yumuluyorum tabi yiyeceklere. İştahımdan dolayı yapılanların çok güzel olduğunu düşünüyor olsalar gerek, beğenmeme beğenmiş durumda gülümsüyorlar. Fakat aslında durum tamamen açlık. Haklarını yemeyelim ama yediklerim de fena değil şimdi. Kahve güzel zaten. Eğer bir yerde kahve güzelse, herşey güzeldir. Güzelce yedikten sonra kalkıyorum. Hazır internet ile olan işlerimi de uzun uzadıya halletmişken bu cafede, artık gezmeye başlayabilirim.

Şehrin ilk olarak old town kısmına gitmek istiyorum. Gittiğim hemen hemen her şehrin old town yani eski şehir, eski yerleşim birimi güzel çıkıyor. Bratislava’nın da old town bölgesi oldukça güzeldir diyorum. Yanılmıyorum elbet. Küçük bir meydanı var Bratislava’nın. Bu meydanı bitirip arka kısmında ki güzel bir sokağa çıkıyorum. Bundan sonrasında fotoğraflarımla devam etsem sanırım daha iyi olacak.

bratislava seyahat rehberi
Bratislava’da diğer avrupa şehirleri gibi tarihi dokusunu korumayı bilen bir şehir. Gördüğünüz gibi binaların dokusu korunmuş, hiç bir bozulma yok. Herşey ilk günküne en yakın biçimi ile karşımızda duruyor. Bilmem kim ile bilmem kim yazıp, arasına kalp koyan ve bunu tarihi binalara ya da tarihi eserlere yazanlar yok burada. İyi ki yoklar diyorum ve devam ediyorum…

bratislava seyahat rehberi
Oldukça dar sokaklara rastlıyorum Bratislava’da. Ama nedendir bilinmez bu sokakların bazılarında hüzünlenip, bazılarında korkuyorum bazılarından ise neşe ile geçesim geliyor. Sanırım atmosferden diyeceğim ama gezimi yaptığım gün hava oldukça sıcak ve gökyüzü açık. Her neyse diyorum vardır bir hikmeti.

bratislava seyahat rehberi
Meydanların olmazsa olmazı çeşmeler, heykeller ve ağaçlar. Şaşırdınız değil mi? Evet ağaçlar olmalıdır meydanlarda. Siz bizim meydanlarımıza bakmayın bizim meydanlarımız beton meydan. Özelliği o onun. Sizde yani ne bu avrupa özentiliği canım aaa.

Tamam kabul ediyorum çok güzel parklarımız, ağaçlı meydanlarımızda var biliyorum ama inanın her şehirde bir elin parmaklarından ya az fazladır ya da geçmez. Bunu kabul edelim bence. Bir an önce bu konuda bir şeyler yapılmalı. Belki de en büyük sorunumuz eğitimden hemen sonra bu sorun geliyor. Hoş eğitim sorunumuz çözülse bu sorunda zamanla çözülür ama.

bratislava seyahat rehberi
Brastislava sokaklarından bir kare. Yolun sonunda ise Michael Kapısı. Görülmesi gereken yerlerden biri olan Michael Kapısı 14. yüzyılda yapılmış.

bratislava seyahat rehberi
Bratislava’nın kimsesiz sokakları. Nüfus zaten az ee bir de sabahın erken saatleri olunca sokaklarda insanların olmaması gayet doğal.

bratislava seyahat rehberi
En sevdiğim mimari örneklerden biri kapı süslemeleri. Kapıları çevreleyen söveler, üzerinde ki kaidesi, tam üst noktada kilit taşı ve elbet kapının kendisi. Tabi normal bir kapı olmuyor genelde. Haşmetli bir kapı oluyor.

bratislava seyahat rehberi
Yazımın başında bahsettiğim old townun arkasında ki güzel yol. Şehrin en işlek ve en büyük caddesi. İstanbul’un Taksim’i neyse Bratislava’nında burası o işte. Caddenin adını ne siz sorun ne ben söyliyim ya da söyleyemiyim desem daha doğru. Statue of Pavol Országh Hviezdoslav olan cadde diyebiliriz mesela. Heykel adı ile anılan bir cadde.

bratislava seyahat rehberi
Bratislava’nın her yerinden bir heykel çıkıyor. Heykeller şehri denmesinin nedeni sanırım bu. Her sokak başında, her yolun sonunda ya da parkın ortasında varlar.

bratislava seyahat rehberi
Hatta kanazilasyondan bile çıkabiliyorlar. Gerçi bu heykel biraz daha meşhur diğerlerine oranla. Bu arkadaşımızın adı, Man at Work – Čumil. Daha kısacası Cumil. 1997 yılında yapılan bu heykelin anlatmak istediği şehrin 1805 yılında ki istiladan sonra tekrar inşası, yeniden ayağa kalkışını simgeliyor.

bratislava seyahat rehberi
Tuna nehrine kıyısı olan şehrin, nehirden görüntüsü çok daha güzel. Tuna’nın üzerine yapılmış bir kaç köprü var. İşte o köprülerden birini görebiliyoruz bu karede.

bratislava seyahat rehberi
Ağaçlık güzel bir yoldan kare. Tuna’ya hem çıkılan hem geri dönülen bir yol. Zaten her yol hem geliş hemde gidiş değil midir aslında? Durduk yere aforizma parçalamaya başladım gördüğünüz gibi şehrin tuhaf bir etkisi, Tuna nehrinin ise çok daha tuhaf bir etkisi var.

bratislava seyahat rehberi
Ve geldik şehrin en önemli en görülmesi gereken yeri denilen kalesine yani Bratislava Kalesi! Yolu biraz yorucu olsa da -çantası ile ilerleyen benim için tabi- çıkıyorum. Merdivenleri gördüğünüz gibi bol bol. Hiç bir masrafdan kaçınılmamış merdiven konusunda.

bratislava seyahat rehberi
Kaleye çıktığımda az biraz burukluk yaşar gibi oluyorum. Bildiğin aski hastane binası gibi düşünüyorum dış görünüşe bakarak. İnsanım tabi normal olarak dış görünüşe bakacağım. Fakat hemen arkamı döndüğümde güzel bir manzara ile karşılaşıyorum ve kaleyi unutuyorum.

bratislava seyahat rehberi
Kalenin farklı bir açıdan görüntüsü. Gördüğüm başka başka kaleleri aklıma getirince, Bratislava kalesi az biraz sınıfta kalır gibi oluyor ama olsun güzel yine de. En azından tam olarak korumayı başarmışlar. Bu benim için yeterli.

bratislava seyahat rehberi
Kaleden daha güzel bir görüntü ile karşılaşıyorum ve hem soluklanıyor, hemde bu manzaranın tadını çıkartıyorum. Güzel bir de esinti var. Yoldan geçen güzel insanlar, kibar insanlar, insan gibi insanlar da var. Daha ne olsun. Burada bir süre durabilirim.

bratislava seyahat rehberi
Hazır duruyorken bir kaç fotoğraf denemesi de yapabilirim. Buyrun onlardan biri. Görülmesi gereken yerlerden biri olan UFO Gözlem Kulesi (UFO Observation Deck) de görülüyor bakın köprünün üzerinde.

bratislava seyahat rehberi
Yavaş yavaş iniş yoluna doğru gidiyorum. Bu kez çıktığım yerden değil, arka kısımdan alengirli bir yol buluyorum. Bu yol daha çok hoşuma gidiyor. Fakat yolun sonunda aşağıya inen merdivenlerde bir avrupa şehrine yakışmayacak manzaralar ile karşılaşıyorum. Buyrun o manzaralardan biri her yer çöp. Bir an için ne çabuk alışmışım çöpsüzlüğe yolların temiz olmasına diyorum. Şaşırıyorum kendi kendime. Biri gelip “sen kendi ülkene bak, bir merdiven gördün hemen başladın söylenmeye” dese al başına iş. Ne cevap verili ki? Haklı yahu!

bratislava seyahat rehberi
Aşağı indiğimde yine güzel meydanlardan yollardan geçiyorum. Sonrasında bir kilise ve önünde de bir anıt görüyorum. Güzel bir kare yakaladığımı düşünüyorum ve yürümeye devam ediyorum.

bratislava seyahat rehberi
Yolumun ilerisinde hatta oldukça ilerisinde görülmesi gereken bir başka yapıya doğru ilerliyorum. Church of St. Elisabeth yani St. Elisabeth Kilisesi nam-ı diğer mavi kilise. Marşmelov gibi görünen yapı sanırım insanları çekmek için bu kadar tatlı bir görünüme sokulmuş. Gelin gelin sizde gelin bakın buralar ne güzel!

bratislava seyahat rehberi
İçi de yine mavi mavi olan kilisenin ziyaretçi sayısı aslında çok fazlaymış. Hatta içeri girebilmek mümkün değilmiş. Ama saatinde gidilirse hiç bir sorun olmuyor. Gördüğünüz gibi ben gittiğimde bomboşdu her yer.

Son söz olarak…
Dedikleri gibi bir gün Bratislava için yeterli bir süre. Güzel, küçük, şirin bir şehir Bratislava. Zaten ülke de öyle. Slovakya çok çekmiş zamanında. Tarihine baktığımızda görüyoruz ki Ruslar tarafından fabrikaları alınmış, yok edilmiş, önemli sanayi bölgeleri imha edilmiş vs. Buna rağmen hala ayakta durmaya ve birşeyler yapmaya çalışıyorlar Slovakyalılar. Ama gelişmiş bir ülke mi? Bilemiyorum. Bizim ülkemiz avrupa birliğine alınmıyor ve şartlar koşuluyor ama Slovakya avrupa birliğinde. Elbette bunun gelişmişlikle ya da gelişmemişlikle alakası yok. Bunun tek nedeni din. Bu konulara burada girmek çok anlamlı olmaz diyorum ve yazımı burada bitiriyorum.

Vize gerekli mi?
Evet vize gerekiyor Schengen vizesi ile ülkeye giriş yapabilirsiniz.

Çantamızda neler olmalı?
Su, muz ve küçük atıştırmalıklar iyi olur. Özellikle bisküvitlerimi burada bitirdim.

Nerede konaklanmalı?
Konaklama yapmadığım için bilemiyorum fakat eminim otel fiyatları oldukça uygundur. Hostellerin de olduğu şehirde öyle sanıyorum ki kalma sorunu yaşamazsınız.

Ne yenir ne içilir?
Ne bulursanız onu yiyip içebilirsiniz çünkü meşhur bir mutfakları yok. Güzel kahve yapan yerleri var ama onlara dikkat edebilirsiniz. Bir duyduğumu da paylaşmak isterim yemek diyince. Slovaklara özgü bir köfteleri varmış adı Bryndové Halusky gibi bir şey. Onu belki deneyeilirsiniz.

Hatıra olarak ne alınır?
Her zaman ki gibi magnet elbette. Aslında bir kaç hediyelikçide bebekelr ve tahta eşyalarda vardı. Meraklısı iseniz ya da hediye edeceğiniz kişi meraklısı ise alınabilir. Ben oldum olası oyuncak bebekleri sevmem, ürkerim. Tahta oyuncaklarda taşınır mı o kadar yol bilemedim. O yüzden ben klasik magnetlerimle devam ediyorum.

İnsanlarla iletişim nasıl?
İnsanlar oldukça sıcak kanlı. Ülkenin en önemli geçim kaynaklarından biri turizm ki o da çok fazla değil sonuçta. O yüzden ellerinden geldiğince iyi davranıyorlar. Kızları güzelmiş vs. gibi geyik sohbet dediğimiz anlamsız sohbetlere girmiyorum. Evet güzeller zaten doğu avrupanın hepsi güzel. Slav ırkından zaten başka ne bekliyorsunuz ki?

Ne zaman gidilmeli?
Öyle sanıyorum ki istenilen herhangi bir zamanda gidilebilir. Kış aylarının ortasında olmadıktan sonra çok sorun olmaz diye tahmin ediyorum.

Mutlaka görülmesi gereken yerler nereleridir?
Bratislava eski meydan yani old town
Mavi Kilise
Bratislava Kalesi
UFO Gözlem Kulesi
Hlavne Namestie yani büyük meydan

Peki ne kadar zaman ayırmalıyız?
1 gün fazlasıyla yeterli. Hatta geçerken uğrayıp, 4-5 saattede bitirebilirsiniz şehri gezmeyi.

Bratislava şehir rehberi, Bratislava gezi rehberi, Bratislava seyahat rehberi, Bratislava öneri rehberi, Bratislava seyahat rehberi, Bratislava seyahat rehberi, Bratislava seyahat, Bratislava gezi, Bratislava , Slovakya

Budapeşte Seyahat Rehberi

Budapeşte Seyahat Rehberi
Prag’dan oto büse biniyorum ve Budapeşte’ye doğru yola çıkıyorum. Otobüs firması Student Agency Bus hem ucuz hemde temiz görünüyor gözüme. Yolculardan yana da bir sıkıntı yok. O zamand edim ki kendi kendime “oğlum Metin güzel bir seyahat olacak bu sefer.” Yol boyunca bir kaç yerde duruyor otobüsümüz. Demek ki sadece ülkeme özel bi durum değilmiş şehirler arası otobüsün, dolmuş gibi hareket etmesi. Tamam o zaman diyorum kendime sıkıntı yapmıyorum. Yanıma oturanlar her durduğumuz yerde değişiyor. En sonunda hoş sohbet bir İspanyol öğrenci oturuyor yanıma. Başlıyoruz klasik sohbete; “nerden geliyorsun nereye gidiyorsun ey yabancı” Sohbet İspanya ve İspanya ile ilgili konulara doğru gidiyor. Mutlaka gelmelisiniz madem geziyorsunuz Avrupayı İspanya’ya da mutlaka gitmelisiniz. Ama kuzeyine gitmeyin güneyine gidin gibi konuşmalarla devam ediyor sohbetimiz. Bizde olan doğu batı İspanya’da kuzey güney olarak devam ediyor.

Akşama doğru bir mola veriyor otobüsümüz. Mola verilen yer bir benzin istasyonu. Evet yanlış okumadınız bildiğimiz bir benzin istasyonu. Herkes ihtiyacını bu istasyondan görüyor ve dışarıda istasyonun arkasında bulunan alanda hava alıyor. Buna da tamam diyorum sıkıntı yok. Ara sonrası birkaç saatlik yolculuktan sonra hava kararıyor ve Budapeşte’ye geliyoruz. Yol boyunca bize kahve ve sıcak çikolat servisi yapan güzel muavinimiz, Budapeşte’ye geldiğimizi, ineceklerin hazırlık yapmasını, devam edecek olan yolcularında inmemesini söylüyor. Otobüs, Budapeşte’den sonra Bratislava’ya devam ediyormuş. Ben inecekler arasında yerimi alıyor hazırlıklarımı yapıyorum. Zaten bir tane çantam var hazırlığım zor değil. Hafif ırkçı İspanyol bayana iyi yolculuklar diliyor, hayatında başarılar diliyorum ve iniyorum.

İndiğim yer bildiğiniz bir direk önü. Evet aynen öyle direk önünde durağın adı yazıyor. Şehirler arası otobüsler hep orda indiriyormuş. Çevreye baktığımda az ileride büyük bir garın bulunduğunu görüyorum. Nedense inerken ve binerken orayı kullanmamış olmama biraz şaşırıyorum. Sağ tarafıma bakıyorum ve taksi duraklarını görüyorum. Fakat taksi kalmamış. zaten taksi kullanmayacağım için tabanlara kuvvet diyorum ve çantamı sırtlandığım gibi yola koyuluyorum. Zaten otelim oldukça yakın. Öyle ayarlamıştım. Haritadan baktığınızda yakın olan mesafeler bazen tahmininizden daha uzun gibi gelebiliyor. Nedeni o anki ruh haliniz ve o anki yorgunluk durumunuza göre değişiyor. Biraz yürüdükten sonra otelin olduğu sokağa geliyorum. Sokaklar inanılmaz ıssız durumda. Yolun ortasında birini kıtır kıtır kesseniz kimse çıkmaz eminim. İlk kez güvende olmadığım hissine kapılıyorum nedense. Sanırım izlediğim filmlerin bir sonucu bu. Zararlıarını saymakla bitiremeyeceğim tvnin bir laneti daha işte. Her ne kadar uzun yıllardır kullanmasamda geçmişte bıraktığı izler benimle beraber geliyor. Sinema ya da evde diskten izlemeyeceğim filmleri destursuz bize sunan aptal kutusuna hatırı sayılır bir kaç küfür ediyor ve yürümeye daha temkinli olarak devam ediyorum. Otele vardığımda oldukça yorgun olduğumu farkediyorum. Hemen check-in işlemlerini yapıp, odaya kendimi atıyorum.

Ertesi gün dinlenmiş olarak hazırlıklarımı yapıyorum. Sırt çantamı otelde bırakıp sadece fotoğraf makinemi yanıma alıyorum. Resepsiyonda bulunan arkadaş fotoğraf makinamı görünce benimle makine sohbetine giriyor. Kendisininde fotoğraf çektiğini ve bu konuya çok meraklı olduğunu söylüyor. Konu biraz daha derinleşince bana hangi filtreleri kullandığımı, hangi lensi hangi zamanlarda kullandığımı soruyor. Fakat benim yanımda ne filtre var ne de lens. Bunu duyunca biraz hayal kırıklığına uğruyor. Sonra arkadaki odadan kendi makinesini getiriyor. Kocaman bir Nikon 9x mi 3x mi öyle birşey. Hani şu silah olarak kullanabileceğiniz kadar ağır olan kocaman Nikon makinalardan. Lens yine ona keza öyle. Filtreler ise 4-5 tane var. Hepsinin işlevini tek tek anlatıyor. Lenslerini gösteriyor. Birkaç tane çektiği fotoğrafı gösteriyor. Ben küçüldükçe o büyüyor. Egosu hemen hemen resepsiyon masası kadar olunca beni bırakmaya karar veriyor ve salıyor beni sokağa. Giderken de; “Bu şekilde iyi kareler yakalayamazsın, lens konusunda kötü bir seçim yapmışsın” diyor. Haklısın diyorum ve en az benim kadar boynu bükük olan Nikon’umla dışarı çıkıyorum. Birkaç adım attıktan sonra klasik bir Türk gibi davranıyorum ve “hadi be sende!” diyorum.

budapeste seyahat rehberi
Budapeşte’de yaşayanlar park konusunda oldukça şanslı. Gerçi buraya park demek büyük ayıp oluyor ama her neyse. Kadınların çocuklarını buraya bırakıp gitmesi ve çocukların özgürce oynaması, düşmesi kalkması çok dikkatimi çekti. Neden derseniz bizde biliyorsunuz aman çocuğa bak aman düştü mü aman kalktı mı aman ağladı diye dört dönerler çevresinde. Sonrasında büyüdüklerinde durum ortada… Hala çevresinde birilerinin onlar için ahlamasını vahlamasını bekleyen tipler oluyorlar. Burada öyle bir durum yok. Şundan çok net eminim ki çocuk yetiştirmeyi bizden on kat daha iyi biliyorlar. Çocuk düşüyor, kalkıyor, köpeğe sarılıyor, kediyi ısırıyor, cırmıklanıyor, çamura batıyor, suya düşüyor ama yinede ne ağlıyor ne zırlıyor. Herşeyi kendisi bir şekilde hallediyor ve yürümeye devam ediyor. Zorluksa zorluk kolaylıksa kolaylık. Herşeyi o an kendisi öğreniyor. Her ağladığında arkasında birinin olmayacağını biliyor. Hayata da aynen bu çerçeve ile bakıyor. Ondan sonra da bizden neden birşey olmuyor? Olmaz tabi.

Budapeşte seyahat rehberi
Özellikle ağaçlık kısımları çok güzeldi. Bir süre gidemedim buradan.

Budapeşte seyahat rehberi
Adını görünce irkildim. Hayır burda olmaz en azından bir süre daha uzak dur benden İstanbul! Her avrupa kentinde olduğu gibi burada da kebap house var. Her ne kadar bizde olan kebap ile uzaktan yakından alakası olmayan şeyler satsalarda adı kebap house.

Budapeşte seyahat rehberi
Meşhur Keleti Railway Terminali. Gerçekten etkileyici bir yapı.

Budapeşte seyahat rehberi
İçide oldukça güzel. Bizim Haydarpaşı garını da böyle bir hale çevirebiliriz ama işte nerede bizde bu zihniyet…

Budapeşte seyahat rehberi
Uzun ince bir yol dediklerini Budapeşte sokaklarında buldum. Bu yolun en sonuna kadar gittim biliyor musunuz. Çok güzel bir yürüyüştü. Araba gürültüsü olmasa daha güzel olacaktı ama neyse artık. Zaten İstanbul’dan alışkınım o yüzden çok sorun değil diyerek kendi kendimi avuttum…

Budapeşte seyahat rehberi
Tuna nehrinin hizasında yürürken, triposo ile işaretlediğim görülmesi gereken yerlerden biri olan Küçük Prens heykeline geldim. Prensden çok soytarı heykeli gibi göründü bana ama neyse madem prens tamam dedim. Fakat dikkat ettiniz mi bilmiyorum hem oturuşu hem de kafasında ki kukuleta tam bir soytarı gibi değil mi? Yanlış anlaşılmasın soytarıyı aşağılamak için söylemiyorum. Bana göre prensden daha büyük bir mertebe.

Budapeşte seyahat rehberi
Gündüz normal bir şehir gibi Budapeşte. Çok fazla bir etkileyiciliği yok tüm itişamına rağmen Tuna nehrinin.

budapeşte seyahat rehberi
İzmir sahil yolu gibi. Apartmanların dipdibe olması aynı güzelyalı gibi.

budapeşte seyahat rehberi
Hungarian National Gallery, gezemediğim bir müze ne yazık ki…

Budapeşte seyahat rehberi
Gece oldu böyle oldu dedirten bir durum. Işıklandırmalar gerçekten mükemmel. Budapeşte ışıklandırma konusunda çok iyi. Bu konuda hakikaten mükemmel bir şehir. Gece olunca özellikle Parlamento binası o kadar değişiyor ki sanki tek tek bilgisayar ile işlenmiş gibi görünüyor.

budapeşte seyahat rehberi
İşte buyrun size Parlamento Binası. Ne kadar güzel bir ışıklandırma değil mi? Daha iyi görseller için google da bir aratma yapın lütfen.

budapeşte seyahat rehberi
Bir diğer olmazsa olmazımız Krallar Meydanı. Krallar Meydanı – Binyıl Anıtı Macaristan’ın bininci yılı anısına 1896 yılında kurulmaya başlanmış.

budapeşte seyahat rehberi
Resmi törenlerin ve kutlamaların yapıldığı meydandır. Önemli Macar kahramanlarının ve krallarının heykellerinin bulunduğu meydanın güney tarafında ise “Güzel Sanatlar Müzesi” yer alır.

Budapeşte seyahat rehberi
Jáki kápolna yolunda parkın içinden geçerken gördüğüm bu çevirmeye Macarca çevirme adını verdim. Koca hayvanı yemişler yahu.

Budapeşte seyahat rehberi
Burası da Jáki kápolna. Eski zaman kalesi. Hatta çok eski bir zamana ait.

Son söz olarak…
Budapeşte sıcaklığı ile benim bu seyahatimde en sevdiklerim arasına giren bir şehir. Fakat beklentilerimin altında bir şehir. Neden derseniz inanın net olarka birşey söylemek çok zor. Sadece şunu diyebilirim, seyahat edilecek yerleri, müzeleri, şehrin dokusu ve o tılsım yoktu sanki. Genel olarak bir aldatmaca gibi hissettim Budapeşte sokaklarını. Herşey bir anda bitiyor ve sokaklar boşalıyor. Sen seninle kalıyorsun gibi bir durum var. Herhangi bir şey olsa, arkanda kimse yok ve kimse de seni savunmaz gibi bir his oluşuyor insanda. Nedendir bilemiyorum ama bende uyandırdığı his bu oldu. Ama dediğim gibi sıcak bir şehir gün içindeyken. Akşam olduğunda ise ışıklarıyla ayrı bir güzel. Ama sadece nehir boyunca öyle. Sonrasında olan yerleri ıssız ve terk edilmiş durumda. Sokakları çok pis çöpler heryerde, insanlar yerlere tükürüyor aynı İstanbul gibi. Elbette o kadar kötü değil tamam ama en azından onda biri kadar var. O güzelim parklarında bile çöp var. İlk önce inanamadım. Herhalde çöpçüler izinde ondandır dedim. Ama sonra dedim ki bu insanlar Türk değil ki? Neden yere çöp atsınlar? İzmaritleri yere atıp, yola tükürsünler? Bu insanlar Türk değil!

Çok uzun yıllar önce sönmüş bir volkan gibi. Çok uzun zaman önce bitmiş, üzerinde ne savaşlar verilmiş ama sonra herşey bittiğinde boşverilmiş gibi bir şehir Budapeşte. Yıllar önce ölmüş gibi. Her yerde bir gri toz var sanki. Güneş bile aydınlatamıyor ya da renk veremiyor gibi bu şehre. Gezdim, gördüm ve o an bana bu hisleri yaşattı.

Ha birde şöyle bir anım var. Akşam olsun akşam fotoğrafları çekiyim diye bekledim. Bir kahve içtim kendime geldim. Dinlendim ve sonrasında artık hazırım diyerek yola çıktım. Ana caddeden nehrin olduğu yöne doğru yürüdüm. Sağımda bir çift, solumda ise bebek arabasını iten bir kadın vardı. Arkamdan birinin seslendiğini duydum. Arkamı döndüğümde bana seslenen şeyin bir insan mı melek mi olduğunu bir süre düşündüm. Karşımda gerçekten çok güzel iki kız duruyordu. Biri esmer, yeşil gözlü, uzun dalgalı saçları ve mükemmel bir fiziğiyle bana seslenen kızdı. Diğer ise aynısının sarışın versiyonu idi. Tek fark gözleri maviydi. Ama o maviliğe bakmamak daha akıllı bir tercih olurdu bakmaktan. Çünkü baktığınızda kayboluyordunuz. Yolunuzu bulmak için bir süre geçmesi gerekebilirdi. Gerçekten çok hoş kızlardı. Ama bir nokta vardı. Gözleri güzeldi güzel olmasına ama bakışlarında bir şey gizliydi.

Benden fotoğraflarını çekmemi istediler. Tamam dedim. Hemen aklıma gelen neden ben? Sorusuna rağmen. Çünkü sağımda ve solumda d ainsanlar vardı. Neden ben? Sonrasında bu fotoğrafın üzerinde oynama yapmak lazım ama ben yapamıyorum dedi son derece sevimli bir şekilde esmer olan. Bende bilmiyorum dedim. Yıllardır en iyi bildiğim şeyi bilmediğimi söylemek beni rahatsız etti mi peki? Hayır. Peki nereye gidiyorsun dedi. Fotoğraf çekmeye dedim. İstersen birşeyler içelim sonra beraber gideriz dedi. Şurada bildiğim bir bar var orda oturabiliriz dedi. Yok dedim benim gitmem gerekiyor. Bu güzel teklif için teşekkürler. Gözlerinde ki hain bakışa doğru Türkçe olarak; “Olmaz be güzelim, yemez bu saatten sonra” dedim. Bundan bir on yıl önce olsa belki ama artık çok zor. Bu kadar çok insan tanıdıktan, bu kadar çok yalan söyleyen göze baktıktan sonra çok zor buna inanmam. Arkama baktığımda arkamdan bakıp üzgün ifadesi takılan esmeri gördüm. Yanında ki sarışın ise tıpkı bir fantastik filmden fırlamış gibi bakıyordu. Birazdan bir cadıya dönüşecek gibiydi. Bir daha bakmadan yürüdüm. Ekşi sözlükte bu konu ile ilgili bir yazı okumuştum gelmeden önce Budapeşte’ye. O yazıda da benzer bir olaydan bahsediyordu. Birebir olmasa da benzerini yaşamış olmama şaşırmadım. İnsanlar herşeyi kullanıyorlardı. Din, dil, ırk ne varsa güçsüz olabileceğiniz. Bunlarda güzelliklerini kullanıyorlardı kandırmak için. Kafese konulmuş bir peynir parçasıydı onlar. Ama bir sorun vardı. Ben fare değildim ve hiçbir zamanda olmayacaktım.

Bu kadar güzel iki Macar kız size böyle bir ilgi gösteriyor ve sizi davet ediyorsa biliniz ki ya siz Brad Pitt’siniz ya da birazdan yolunacak bir enayisiniz. İkinci ihtimal daha ağır olacağından bir an önce kibarca bir bahane uydurup, uzaklaşmanızı tavsiye ederim.

Vize gerekli mi?
Evet vize gerekiyor Schengen vizesi ile ülkeye giriş yapabilirsiniz.

Çantamızda neler olmalı?
Su, muz ve küçük atıştırmalıklar iyi olur. Özellikle sıcak havalarda gidecekseniz su çok mühim. Merkeze yakın yerlerde kahve ihtiyacınızı giderebileceğiniz yerler mevcut. Fakat akşam olduğunda mekanlar kapanıyor erkenden. O yüzden geç bir saate kalmadan alacaklarınızı almalısınız ya da yanınızda taşımalısınız.

Nerede konaklanmalı?
Ben merkeze yakın bir otel tercih etmedim rakamları oldukça yüksek olduğu için. Şehire bir kaç durak olan bir otel tercih ettim. Metro ile 5 dakika sürmeyen bir lokasyonu tercih edin derim. Yani bu da hemen hemen 3-5 durak gibi birşey yapıyor. Benim kaldığım Hotel Fortuna fena değildi. Odalardan çok ses geliyordu ama fiyatları uygundu. Tek başına yolculuk eden ve otel rahatlığı isteyenler için uygun. Çok ses çıkartan fransız komşularınızı çıkıp uyarabiliyorsunuz. Sessiz oluyorlar uyarı sonrasında merak etmeyin sorun çıkmıyor.

Ne yenir ne içilir?
İşin aslı ne yenir ne içilir ile çok ilgilenmiyorum seyahatlerimde. Macaristan’a özgü ne vardır ne yoktur çok bilmiyorum. Bir tek gördüğüm Kürtőskalács adında bir tatlıları var. Hemen hemen her yerde karşınıza çıkıyor. Çok mühim bir şey değil ama belki onu deneyebilirsiniz. Bunun haricinde kendilerine özgü bir mutfakları yok diye biliyorum. Elbette bir kaç yöresel yemek vardır Goulash, Langos gibi ama bizim mutfak kültürümüz gibi bir kültür olduğunu snamıyorum.

Hatıra olarak ne alınır?
Hatıra olarak aslında bir gelin alınabilir 🙂 İşin şakası bir yana hakikaten çok güzel kızları var. Tartışmasız hemde. Neden bu kadar çok şey söylenmiş macarlar ile ilgili bunu anlıyorsunuz. Tabi ben yine klasik alınacak olan, magnetimi alıp yoluma devam ettim uslu uslu.

İnsanlarla iletişim nasıl?
İnsanlar ile iletişimde sorun yok gibi görünüyor fakat he rnedense biraz tedirgin olarak yaklaşılıyor. Haliyle sizde bu tedirgin yaklaşmayı seziyorsunuz. Sanki sürekli bir içten pazarlık durumu var gibi bir hissiyat oluşuyor ister istemez. Özellikle siz bir şeyleri satmaya ya da kiralamaya çalışan insanlardan hiç hoş elektrik almadım. Elektrik almayı cümle içinde kullanmış olmanın haklı gururunu yaşıyorum şu an!

Ne zaman gidilmeli?
Soğuk olmayan herhangi bir zaman gidilebilir bence.

Mutlaka görülmesi gereken yerler nereleridir?
Macaristan Parlamento Binası
Chain Bridge
Krallar Meydanı
Matthias Kilisesi
Budapeşte Kalesi
Elizabeth Köprüsü
Devlet Opera Binası (İçine girmedim, siz mutlaka girin gezin bir şekilde.)
Margaret Adası
Vaci Uçta Caddesi

Peki ne kadar zaman ayırmalıyız?
2 gün verilebilir, eğer zamanınız yoksa 1 günde de oldukça fazla yer gezebilirsiniz.

Budapeşte şehir rehberi, Budapeşte seyahat rehberi, Budapeşte gezi rehberi, Budapeşte seyahat rehberi, Budapeşte seyahat rehberi, Budapeşte öneri rehberi, Budapeşte seyahat rehberi, Budapeşte gezmek, Budapeşte seyahat rehberi, Budapeşte seyahat rehberi, Budapeşte seyahat, Budapeşte gezi, Budapeşte, Macaristan, Budapeşte seyahat rehberi, Budapeşte seyahat rehberi, Budapeşte seyahat rehberi, Budapeşte seyahat rehberi, Budapeşte seyahat rehberi, Budapeşte seyahat rehberi, Budapeşte seyahat rehberi, Budapeşte seyahat rehberi, Budapeşte seyahat rehberi, Budapeşte seyahat rehberi

Prag Seyahat Rehberi

Prag Seyahat Rehberi
Varşova’dan 23:15’de otobüse biniyorum ve sabah 09:40 gibi Prag’a inmiş bulunuyorum. Prag otobüs garı son derece minik ve sakin bir yer. İner inmez sonraki durağım olan Budapeşte için bilet araştırmasına başlıyorum. Türkiye’deyken halletmediğim işlemlerden biri Prag – Budapeşte yolculuğu bileti. İlk önce tren bileti soruyorum. Çok ama çok pahalı bir rakam söyleniyor 70 Euro. Otobüs bileti ise 10 Euro. Tabiki tercihimi otobüsten yana kullanıyorum. Ecolines ve Student Agency adlı iki şirket var. Saatlerinden ötürü Student Agency’yi tercih ediyorum. Biletimi cebime koyup, Prag’da kalacağım otele doğru yola çıkıyorum. Booking.com’dan baktığımda otobüs garı ile arası çok yakındı fakat çok da yakın değilmiş. Biraz yürüyüş iyidir iyi diye kendi kendime telkinler verip yola devam ediyorum.

prag seyahat rehberi
Prag sokakları sakin ve sessiz. Binalar dipdibe aralarında boşluk yok. Sokaklarında dikkatimi çeken bir diğer ayrıntı ise hemen hemen her binada bir işleme, heykel ya da tarihi bir söve olması. Bunları korumayı çok iyi becerebildikleri gibi, zarar gören yapıları onarmayıda çok iyi becermişler. Dükkanlar binalara zarar verecek şekilde bir tabela ya da bir süs asmamış. Bu oldukça önemli aslında. Sadece yasa ve kurallarla olmayacak bazı noktalar vardır. Burada insanlar tarihi koruyor, yasalar ya da kurallar değil. Aklıma ister istemez İstanbul geliyor. Tarihimizi yansıtan yapılarımızın ne halde olduğu geliyor. Burada en az tarihi olan bir bina bile ne kadar büyük bir özenle korunuyor.

prag seyahat rehberi
Burada heykellerde biraz kararma var. Sanırım bir temizleme yapılacaktır diye düşünüyorum 🙂 İşin şakası bir yana Prag’da tüm heykel ve binalarda bir kararma var. Bu kararma gotik ve kasvetli bir hava veriyor eserlere.

prag seyahat rehberi Narodni Müzesi
Narodni Müzesi

prag seyahat rehberi
Türk Hava Yolları Avrupadaki gururumuz hakikaten. Bir çok ülkede kalitesini gösteriyor ve insanlarda bu kaliteyi görüyor, kullanıyor. Prag’da bulunan bina ise oldukça güzel. Aynı zamanda tabelaların kullanımı da şehrin diğer firmalarının filama ve bayraklarından farksız. Kesinlikle abartılı bir durum yok.

prag seyahat rehberi
Prag sokakları

prag seyahat rehberi
Nedendir bilmiyorum Prag’da en çok dikkatimi çeken kapı tasarımlarından biri bu kapı oldu. Gerek ahşap kısmı gerekse çevresinde ki süslemeler beni tuhaf bir atmosfere sürükledi. Korku mu desem hüzün mü desem endişe mi desem bilemediğim enteresan bir duyguydu. Acaba Kafka’da bu kapıyı görmüşmüdür diye aklımdan geçirdim. En azından bir bakmıştır yoldan geçerden. Kimbilir belkide bu kapının gizemine kapılıp benim gibi bir süre düşündü, içeri girdi içeriden baktı sonra çıktı ertesi gün tekrar baktı. Belkide bir kez bile dikkatini çekmedi. Kafamda deli sorular…

prag seyahat rehberi
Ve işte meşhur Astronomik Saat kulesi! Peki bize neler gösteriyor Astronomik Saat? Güneş saati, ay saati, Josef Manes takvimi, havariler, melek ve bilimler, kibir, açgözlülük, ölüm ve şehvet, horoz, saatlik gösteriler, Hanus usta ve kadran… Astronomik Saat’te her saat başı çanlar çalıyor ve dans figürleri gösterilerini yapıyor. Her saat başı yapılan gösteriler, bir horoz figürünün dışarı çıkıp, kanat çırpması ile sona eriyor. Tabi böyle bir gösteri olunca turistler her saat başında yerlerini alıyor.
Astronomik Saat’in hemen solunda ise belediye yer almaktadır.

prag seyahat rehberi
İnanışa göre dört tehdidi sembolize eden Astronomik Saat’in kum saati taşıyan çan ölümü, elinde para keseleri olan figürler açgözlülüğü, kendi görüntüsüne hayran kibri, hareketli figürler ise Felsefe, Din, Astronomi ve Tarih’i betimlemektedir.

prag seyahat rehberi
Etkilenmemek elde değil doğrusu. Hele ki benim gibi sıkı bir Dracula oyuncusu iseniz. Oynayanlar bilir Dracula oyununda bu saat benzeri bir çok saat ile çözülmesi hakikaten zor bulmacalar çözüyorsunuz. Bu tip figürleride orda görebiliyorsunuz. Tek etken bu değil tabiki. Prag’ın o gotik atmosferi sizi içine çekiyor ve bu yapıyla birlikte sizi o yıllara götürüyor. Bir an için aklınızdan o zamanlar geçiyor. Köşe başından ellerinde meşalelerle bir kadının cadı olduğunu söyleyen kalabalık, bir yandan saatin horozlarının kanat çırpışları, bir yandan da sokakta ellerinde tahtalarla koşan çocuklar… Öyle bir zamanda bu saat ne gibi bir işlevdeydi bilmiyorum ama bana çizdiği tablo hemen hemen bu oldu. Dediğim gibi etkilenmemek elde değil…

prag seyahat rehberi
Astronomik Saat’in hemen karşısında daha doğrusu sol tarafında ise Church of Our Lady yani Bizim Leydi Kilisesi yer almakta. Tam bir gotik mimari eseri olan yapı, old town meydanının en heybetli yapılarından biri. Görülmemesi ya da dikkat edilmemesi imkansız yapılardan sadece biri.

prag seyahat rehberi
Prag’da diğer tüm avrupa şehrinde olduğu sanata ve sanatçıya değer veriyor. Aynı zamanda yolda ya da kaldırımda duran bir müzik aletine zarar verecek bir halk bulunmuyor. Bu müzik aleti piyano gibi bir müzik aleti olsa dahi. Sokak müzisyenleri de Kadıköy Beşiktaş vapurunda darbukaya var gücüyle vuran müzisyenlerden (!) değil tabi. Sizi olduğunuz yere mıhlayabilecek kalitede bir müzik yapıyorlar ve kesinlikle sürekli para isteyen gözlerle size ya da çevreye bakmıyorlar. Hal ve durum böyle olunca yine bir eksi puan ülkemize geliyor. Tabi genelleme yapmıyorum elbette bizde de çok ama çok iyiler var. Özellikle vapurda gidip gelirken ara sıra denk geldiğim jazz söyleyen bir hanım var sesi unutulmaz derecede iyi.

prag seyahat rehberi
Franz Kafka Museum’a doğru bir bakış… Sadece bakış diyorum çünkü gidemedim. Prag’da gidemediğime üzüldüğüm bir müze oldu. Bir daha ki sefere açık olduğu zamanları bilerek gideceğim.

prag seyahat rehberi
Ne yazık ki gidemedim evet bunu yapamadım… İçime oturan ikinci şey bu oldu Prag’da. Diğer yerlerden sonra zaman kalmadı ve yetişemedim.

prag seyahat rehberi
Ne hoş bir sokak değil mi? Kesinlikle öyle. Acaba bu sokaktan da yürümüş müdür usta? Nedense her güzel sokakta bunu düşündüm. Belki Milena ile buradan yürümüşlerdir. Belki Milena buradan yürümüş, O’nu düşünerek iç geçirmiştir bu sokakta. Belki de tam tersi olmuştur. Nereden bilebiliriz? Bilemeyiz elbette. Ama nedense ben bunları düşündüm Prag seyahatimde. Kafka bu sokaklarda neler yaşadı neler düşündü neler yaptı. Belki de ne sokakları ne de insanları düşünmedi sadece geçti buradan. Ama sanmıyorum. Mutlaka düşünmüştür bir şeyleri bir şeyler için buradan geçerken. Sadece geçen biri değil çünkü.

prag seyahat rehberi
The State Opera yani Opera Binası. İçeri giremedim ama içerinin nasıl olduğunu az çok tahmin ettim.

prag seyahat rehberi
Her ne kadar beton yığını bir blok gibi olsa da tarihi oluşu ve renkleriyle kurtuluyor kötü görünmekten.

Son söz olarak…
Prag dedikleri gibi hüzünlü daha doğrusu gotik atmosferi ile melankolik bir hava veriyor size. Bu kötü mü peki? Elbette değil. Hele ki benim gibi biri için tam biçilmiş kaftan bir yerleşim yeri. Fazla güneş yok hava kasvetli ve kapalı. Tabi her zaman böyle bir güne uyanılır mı? Onu bende bilemiyorum. Hoş her zaman böyle değil mutlaka açık olduğu zamanlada var. Benim bulunduğum zamanlarda bile havanın çok açık olduğu zamanlar oldu.

Peki Franz Kafka’nın bu güzel memleketine gitmelimiyiz? Net cevap veriyorum; evet… Gidilmesi gereken şehirlerden biri Prag. Elbette aradığınızı bulamayabilirsiniz belki de size çok kasvetli çok melankolik gelebilir ama orası Prag. Bu saydıklarımda görülmesi gereken en önemli şeylerden sadece birkaçı. Hayatta her zaman açık bir atmosfer yok biliyorsunuz. Ne gökyüzünde ne de içimizde. Her zaman açık olan hiçbir şey yok ne yazık ki. Her zaman bir gündüz bir gece var. Biraz mutluluk biraz hüzün her zaman olmalı hayatımızda. Her ikiside tat sonuçta acı ve tatlı gibi, siyah ve beyaz gibi, doğum ve ölüm gibi. Konuyu daha fazla dağıtmadan şunu söylemek isterim; Tüm ön yargılarınızı ve söylenenleri bir kenara bırakıp, Prag’a gidin ve gezin.

Vize gerekli mi?
Evet vize gerekiyor Schengen vizesi ile ülkeye giriş yapabilirsiniz.

Çantamızda neler olmalı?
Su, muz ve küçük atıştırmalıklar iyi olur. Su alırken meşhur ana caddenin en başında bulunan büfeden alabilirsiniz. Hani şu kararmış heykelleri arkanıza aldığınızda, tam önünüzde olan geniş ve uzun meydan. İşte orda sağ tarafta bulunan büfelere gittiğiniz anda, satıcı abi sizin Türk olduğunuzu anlıyor ve hemen Türkçe konuşuyor 🙂 Şaşırdığınızda ise nereden anladın diye soruyorsunuz ve o da “kaç yıldır burdayım biliryor musun?” diye cevabı yapıştırıyor. Kendisine sevgi ve saygılarımı iletiyorum buradan tabi eğer okuyorsa.

Nerede konaklanmalı?
Aslında herhangi bir otelde ya da hostelde kalınabilir. Fiyatlar arası çok büyük uçurumlar görmedim. Tabi bneim baktıklarım merkeze yürüme mesafesinde ama çok da yakın yerleşimler değildi. Belki daha yakın yerlerde daha pahalıdır bilemiyorum. Ama kalma işine çok takılmayın sadece uyuyacaksınız hepsi bu.

Ne yenir ne içilir?
Kendilerine özgü bir şeylerini görmedim belki vardır ama ben bilmiyorum. Size şimdi aman bunu yemeden dönmeyin şunun tadına bakmadan ölmeyin gibi şeyler yazmak istemiyorum çünkü çok doğru gelmiyor bana o abartılı sözler. Normal ve sıradan şeyler yedim diyebilirim. Turtalar büyüktü bir o kaldı aklımda birde hemen hemen her yerde sıcak çikolata var. Sanırım soğuk ile alakalı bir durum. İçimizi ısıtan içeceklere ihtiyacımız var tabi.

Hatıra olarak ne alınır?
Bir hatamı daha hatırlatan alana geldik… Yaşadığım en büyük pişmanlıklardan birini yani Prag’a kadar gidipte bir Kafka kitabı almadan dönmeyi yaptım. Evet bunu yaptım. İnanması çok güç ama yaptım. Fakat magnetimi almayı her nasılsa unutmadım. İşte şartlanılmış hareket diye buna derim. Pavlov’un köpeği gibi yapacaklarım belli. Ama esas yapılması gereken nerede? Yok… Bir daha ki sefere artık 🙁

İnsanlarla iletişim nasıl?
Her ne kadar çok sohbete girmesemde insanlar genelde iyiler. Çok mutlu değiller gibi ama belki de bana denk gelenler öyleydi. Ya da benimle konuştukları için bir anda mutsuz bir hale geçtiler bilemiyorum. Sanki tüm şehir somurtuyor da sadece turistler mutlu mutlu geziyormuş gibi bir durum var. Tüm şehir bişeyi biliyor ve bu sebeple mutsuz ama oradan olmayanlar hiçbir şeyden habersiz yaşıyorlar. Ama dediğim gibi herhangi bir kötü anım yok, insanlarla gayet yardımsever.

Ne zaman gidilmeli?
Havalar güzelken gidilmeli bence. Anladığım kadarıyla havası oldukça soğuk. Benim gittiğim Ekim ayı bile hiç fena değildi. Ha ben beğendim o ayrı ama üşüyen ve soğuk sevmeyen insanlar için sıkıntılı olabilir. Aslında bu konuda beni kılavuz olarak almamak lazım. Çünkü bu tip soğuk iklimleri çok seviyorum. Rahat nefes alıyorum ve mutlu oluyorum. Sıcak ise beni çileden çıkartıyor, hayattan soğutuyor ve tüm yaşam sevincimi elimden alıyor…

Mutlaka görülmesi gereken yerler nereleridir?
Astronomik Saat
Old Town meydanı (hani şu astronomilk saatin olduğu meydan)

Karl Köprüsü
Prag Kalesi – yazıda bahsettiğim ama yetişemediğim kale 🙁
Ulusal Müze
Lesser Town Meydanı Aslında old town meydanı ile aynı meydan
Franz Kafka Müzesi
Wenceslas Meydanı Hani şu su alacaksanız mutlaka oradan alın dediğim yer varya işte orası burası.
Dans Eden Ev ahh ahh dediğim bir yer daha… Evet gidemedim…
Birde görülmesi gereken -bana göre tabi- nehrin kendisi. Köprülerden birinde durup her iki tarafıda incelemek lazım.

Peki ne kadar zaman ayırmalıyız?
2 gün verilebilir, eğer zamanınız yoksa 1 günde de oldukça fazla yer gezebilirsiniz. Ama tavsiyem 2 gün. Hatta ben sindire sindire gezicem derseniz 3 de olabilir.

Prag şehir rehberi, Prag gezi rehberi, Prag seyahat rehberi, Prag öneri rehberi, Prag seyahat rehberi, Prag seyahat rehberi, Prag seyahat, Prag seyahat rehberi, Prag gezi, Prag, Prag seyahat rehberi, Prag seyahat rehberi, Çek, Prag seyahat rehberi, Çek Cumhuriyeti, Prag rehberi,

Varşova Seyahat Rehberi

Varşova Seyahat Rehberi
Sabahın çok erken saatlerinde Varşova’ya geliyorum. Hatta o kadar erken ki henüz güneş doğmamış durumda ve garda hemen hemen her yer kapalı. Hemen kendime bir kahve ısmarlamak istiyorum. 7/24 açık olan tek bir yer var. Alternatifsizlikten dolayı giriyorum ve kahve kısmından kendime güzel bir kahve alıyorum. Masaların çoğu dolu durumda, yolcuların büyük kısmı buraya gelmiş. herkes benim gibi beklemede. Bende bir masaya doğru yönleniyim derken birde ne göreyim? Vilnius’da otogarda tanıştığım erasmus öğrenci arkadaşlar, Merve, Simge ve Aydın masada oturuyorlar. Meğer aynı otobüsle gelmişiz, tabi gece saati bindiğimden, hiç farketmedim. Gün aydınlanana kadar hoş bir sohbete başlıyoruz. Vilnius değerlendirmesi, Varşova nasıldır… Devamı

Vilnius Seyahat Rehberi

Vilnius Seyahat Rehberi
Seyahatimin 4. ülkesi olan Litvanya’dayım. Başkent Vilnius’a iniş yapıyoruz. Otogarda kimsecikler yok desek yeridir. Ayrıca bir başkent garına göre çok küçük. Herhangi bir kasabanın garajı daha büyüktür inanın. Neyse bunlar sorun değil diyorum ve çantamı almak için otobüsün arkasındaki karmaşaya giriyorum. Herhangi bir sıra vs. yok. Göster al çantanı sistem bu. Bir şekilde çantamı alıyorum ve ilerliyorum. O sıra Türkçe konuşulduğunu duyuyorum yine. Devamı

Riga Seyahat Rehberi

Riga Seyahat Rehberi
Seyahatimin 3. durağında Letonya’dayım. Tallinn’den otobüs ile geçiyorum Letonya’ya güzel bir yolculukla. Başkent Riga’ya iner inmez nispeten güzel bir Riga akşamına giriş yapıyorum. Otogar denen yeri çok tasvip etmiyor ve olabildiğince hızlı oradan uzaklaşıyorum. Zaten her şehrin otobüs garı kötüdür diyip hiç üzerine eğilmiyor, yürümeye başlıyorum. Çok fazla yürümeden otelimi buluyorum. Rutin işlemlerden sonra odama geçip güzelce dinleniyorum. Keşif için Riga sabah beni bekler! Devamı

Tallinn Seyahat Rehberi

Tallinn Seyahat Rehberi
Helsinki’den başlayan güzel bir gemi yolculuğundan sonra Tallinn’e ayak basıyorum. Estonya’nın başkenti olan Tallinn, küçük ve sevimli bir yer olduğunu gösteriyor bana iner inmez. Gece indiğim şehirde otelimi bulmak için Booking.com uygulamasına bakıyorum. Önceden ayarladığım için otelimi, gemiden indikten sonra yürüyüş mesafesinde olmasına dikkat etmiştim. Kısa bir yürüyüşden sonra Center Hotel’e giriyorum. Resepsiyondaki Estonya’lı olduğunu tahmin ettiğim kadın ile kısa bir görüşmeden sonra anahtarımı alıyorum ve odama çıkıyorum. Oldukça yorgun olduğumdan hemen dinlenmeye çekiliyorum. Sabah Tallinn keşfedilmek için beni bekler. İstanbul’da erken saatlerde başlayan gün, Helsinki’de devam etti ve Tallinn’de son buldu. Dünya küçükmüş hakikaten. Devamı

Helsinki Seyahat Rehberi

Helsinki Seyahat Rehberi
12 günde 9 ülke adını verdiğim seyahatimin ilk durağı olan Helsinki’deyim. Helsinki, Finlandiya’nın başkenti ve en büyük şehri. İner inmez büyük bir sessizlik, sakinlik, dinginlik ve enteresan bir huzur sizi sarıyor. Havalimanından AirPort Bus her 20 dakikada bir kalkıyor. Ücret olarakda 4-5 euro gibi bir rakam veriyorsunuz. Çok sürmeden şehir merkezine geliyorum. Şehir merkezi tabi bizim bildiğimiz şehir merkezi mantığından oldukça uzak. Neden derseniz çok sessiz ve çok az insan var. Daha doğrusu olması gerektiği gibi ama İstanbul’dan gelmiş birine bu çok az geliyor haliyle. Dikkatimi ilk çeken şeyler ise, caddelerin temizliği ve insanların hafif ürkek hareketleri oluyor. Bir soru sorduğunuzda hafif irkilme var nedenini tam anlayamadım. Belki benim komple esmer olmamdan kaynaklanıyor olabilir.
Devamı

Bergen Seyahat Rehberi

Bergen Seyahat Rehberi
İskandinav ülkelerine yaptığım gezimin son durağı olan Bergen’e sabahın çok erken saatlerinde geldim. Oslo’dan bindiğim trende yolculuk gayet güzel geçmişti yolda gördüğüm doğal güzellikler olsun ıssızlığın en üst noktasındaki geniş düzlükler olsun gerçekten çok güzel bir görsel şölendi. Bergen’e geldiğimde ilk dikkatimi çeken havanın daha soğuk olması ve yağmurun çok yakın bir zamanda yağacak olmasıydı ki tahminlerim doğru çıktı. Devamı

Oslo Seyahat Rehberi

Oslo Seyahat Rehberi
Oslo gelişmişliğin simgesi haline gelmiş, huzur ve sakinliğin yegane temsilcisi, Norveç’in başkenti, nezih bir şehir. Burada yine şehir derken aklıma bizim şehirlerimiz geliyor ve düşünüyorum doğru kelime bu mu acaba diye. Kopenhag’dan gelirken Norwegian havayollarının üç buçuk saatlik rötar yapması sonucu şehire çok geç gelmem, Oslo’daki ilk günümü heba etsede hevesimi kaçırmaya yetmedi. Havaalanından express trene binip direkt Oslo’ya ulaşıyorum. Otelim gara çok yakın olduğu için az biraz yürüyerek otelime ulaşıyorum. Bacaklarımdaki ağrılar nedeniyle ertesi güne dinlenmiş başlamak için otelde istirahat ediyorum. Çünkü kolay değil kocaman bir seyahat planım var Oslo’da! Devamı

Kopenhag Seyahat Rehberi

Kopenhag Seyahat Rehberi
Kopenhag, Stockholm’den sonraki durağım. Çok iyi sayılmasada iyi sayabileceğim tren yolculuğumdan sonra Kopenhag’a geldim. Kopenhag, Danimarka’nın başkenti olup, 1.2 milyon nüfusa sahitir. Dil Danca fakat halk İngilizce’yi oldukça iyi konuşuyor. Kopenhag, -Danca diliyle København- dünyadaki en mutlu insanların yaşadığı söylenen, huzurlu mu huzurlu, sakin mi sakin bir liman şehri. Zaten adıda “Ticaret Limanı” anlamına gelen, Koben (tüccar) ve Havn (liman) kelimelerinden alır. Uzun zamandır merak ettiğim bu güzel şehri gezmek için sabırsızlanarak otelimi aramaya başlıyorum. Gece saatlerinde indiğimden direkt otele gidiyorum ve ertesi sabah için enerji toplamaya başlıyorum. Devamı

Stockholm Seyahat Rehberi

Stockholm Seyahat Rehberi
Bu güzel şehir ile ilgili söylenecek o kadar çok şey varki nereden başlasam bilemiyorum. Dünyanın en yaşanılası şehirlerinden biri olan Stockholm ve Viking tarihi her zaman ilgimi çekmiştir. Uzun bir zamandır gitmek istediğim İsveç için planlarımı 1 Haziran 2014 de yaptım ve biletlerimi aldım. Bayram tatili olan Temmuz ayında yolculuğa çıkacak şekilde ayarladım. Vikinlerin topraklarına gidiyordum ve meşhur Viking gemilerinden tutunda Vikinglerin en eski yerleşim birimi olan Gamla Stan’ı görecektim. Devamı

Berlin Seyahat Rehberi

Berlin Seyahat Rehberi
Ampelmann’dan tutun birasına, grafitilerinden duvarına, mermi izleri olan kocaman sütunlarından, muhteşem müzelerine kadar Berlin gezilmesi gereken çok düzenli ve çok güzel bir şehir. Almanya’nın hemen hemen tüm şehirleri için çok temiz, çok düzenli ve muntazam denir biliyorsunuz. Ama Berlin, sanki hepsinden daha düzenli bir şehir gibi görünüyor. Bildiğiniz gibi, Almanya iki dünya savaşı geçirdi. Fakat almanlar, nasıl bir disiplin ve sabırla çalışmışlar ki bu kadar olumsuzluğa rağmen avrupanın en büyük ekonomisine ve muhteşem şehirlere sahipler. Berlin, bu şehirlerin başında gelen, Almanya’nın başkenti ve benimde ilk seyahat ettiğim Alman şehri. Devamı

Amsterdam Seyahat Rehberi

Amsterdam Seyahat Rehberi
Amsterdam hayatımda gördüğüm en fazla bisikletin olduğu şehir. O kadar fazla bisiklet var ki inanamazsınız her yerden bir bisikletli, her köşede bir bisiklet park edilmiş durumda. Devasa bisiklet parkları da cabası. Sırf bu bile benim için hayranlık duymama yeterli oldu. Her ne kadar her şeyin serbest olduğu bir şehirde mutlaka taşkınlıklar yaşanır ve sorunlar ortaya çıkar diye düşünsem de, Amsterdam bu tezimi çürütüyor. Devamı

Brüksel Seyahat Rehberi

Brüksel Seyahat Rehberi
Brüksel görmeyi çok istediğim şehirler arasında listenin başlarında bir şehirdi. Neden derseniz çok sevdiğim çocukluk arkadaşımın yaşadığı yer olmasıydı. Konuşmalarımızda hep överek bahsettiği, bazende kötülediği bir şehir idi. Brüksel avrupanın önemli şehirleri arasında yer alıyor. Gerek tarihi gerekse UNESCO mirası meydanları ile etkileyici bir şehir olmayı başarıyor. Devamı

Brugge Seyahat Rehberi

Brugge Seyahat Rehberi
Sakin mi sakin küçük bir Belçika kasabası olan Brugge bana sorarsanız Brüksel’den daha güzel. Çünkü Brugge, şehir gibi değil daha çok yazlık gibi bir yer. Yeşilin hemen hemen her tonunun olduğu, yeşillikleri ve yağmuru bol olan tertemiz bir yerleşim yeri. Buraya geldiğinizde aklınıza gelen ilk şey “huzur” olacak, hemen ardından rahatlama ve sakinlik gelecek. Devamı

Paris Seyahat Rehberi

Paris Seyahat Rehberi
Üzerine defalarca kez konuşulmuş efsane şehir Paris’deyiz. Söylenecek o kadar şey var ki ama bunların birçoğu defalarca kez söylendiği için size söylenmeyenleri söylemeye çalışacağım. Mesela Paris ile ilgili sıklıkla duyduklarımız Eyfel, Şanzelize Caddesi, Zafer Takı, aşk şehri vs. diye devam eder. Evet bunlar çok önemli tabiki ama çok daha önemli bir yanı daha var Paris’in o da müzeleri. Birçok avrupa ülkesinde özelliklede heykel bakımından bu kadar çok eseri bir arada görmeniz çok zor. O kadar zengin müzeleri var ki Paris’in gezerken diğer tüm yerleri unutuyorsunuz. Devamı

Bournemouth Seyahat Rehberi

Bournemouth Seyahat Rehberi
Stonehenge gezimden sonra dahada güneye gidip, İngiltere’nin güney sahillerinde gezmek istedim. Hemen internetten küçük bir araştırma yaptım ve yolumu çizdim Bournemouth’a gidiyordum. Tabiki her zaman olduğu gibi herhangi bir plan program, bilet, rezervasyon vs. yoktu. Sadece ben ve yollar… yani tam sevdiğim tarzda devam ediyordum. Devamı

Salisbury Seyahat Rehberi

Salisbury Seyahat Rehberi
Cardiff’de otelde internetten baktım ve nasıl gidiliyormuş öğrendim. Stonehenge, Salisbury düzlüğünde bulunan bir yermiş. Sabah direkt trene bindim ve Salisbury’nin yolunu tuttum. Her zamanki güzel tren yolculuğundan sonra küçük bir kasaba gibi olan daha doğrusu bizde şehir mantığından çok uzak temiz güzel bir yerleşim birimine geldim. Tren garının hemen çıkışında kalkan Stonehenge otobüsünü gördüm. Görevlilerden fiyatlarla ilgili bilgiyi aldım ve hemen hızlı bir internet araştırmasından sonra bu otobüslerin oraya giden tek otobüs olduğunu diğer ulaşım araçlarının özel araç yada bisiklet, motorsiklet vb. olduğunu öğrendim. Zaten 8£ gibi çok makul olan bir rakama götürüyorlar.
Devamı

Cardiff Seyahat Rehberi

Cardiff Seyahat Rehberi
Cardiff Birleşik Krallıktaki krallıklardan birisi, Birleşik krallığa geçmeden önce adıda Galler Krallığı olarak biliniyordu. Birçok kaynakta halen Galler’in başkenti Cardiff diye geçer. (Bknz. Vikipedi) İnsanları ingiliz olarak kabul etmezler kendilerini anladığım ve yaptığım araştırmalara göre çok sevmiyorlar ingilizleri. Tarihte gördükleri zulüm nedeniyle ingilizlerle çok iyi değiller. Oldukça sıcak ve eğlenmeyi bilen insanların olduğu, günün hemen hemen her saati caddeler insanların olduğu ama özellikle 21:00-22:00 saatlerinden sonra dahada kalabalıklaşan küçük güzel bir şehir. Londra’dan 2 saatlik bir otobüs yolculuğu ile gelinebildiği gibi trenlede gelebiliyorsunuz benim yaptığım gibi. Ve size tavsiyem mutlaka trenle gidin heleki Liverpool’dan gelecekseniz mutlaka trenle gelin. Neden derseniz hayatımın en huzurlu ve en güzel tren yolculuğuydu. Hiç unutamayacağım kadar güzel ve huzurluydu. Yolda geçtiğiniz yerleşim birimleri o doğa ve temiz hava tek kelimeyle mükemmeldi. Bu kadar güzel bir yolculuktan bahsetmeden Cardiff seyahat rehberi olmazdı.
Devamı

Liverpool Seyahat Rehberi

Liverpool Seyahat Rehberi
Londra, Manchester derken sıradaki durağım Liverpool. Bu kez durağımız değil durağım çünkü bundan sonraki duraklarda yalnızım. Burası klasik bir ingiliz şehiri ve birazda Manchester’a benziyor. Tabii bu benzerliği çok fazla değil özellikle yolun ortasında go home diye bağıran bir kitle yok bunun yerine kapı önlerinde dik bakışlı, gruplar var. Ama herhangi bir sözsel saldırı yok sadece bakışlar mevcut. Manchester’da yaşanan kötü tecrübelerden sonra önyargılı davranmamaya özen göstererek şehrin sokaklarını gezdim. Devamı